19 Haziran 2023
Hukuk Muhakemeleri Kanunu ‘nda Sürelerin Belirlenmesi
Yargılama faaliyetinin mümkün olduğunca hızlı bir şekilde sonuçlandırılması, yargılamanın sürüncemede kalmaması, yargılama konusu hakkın bir an önce sahibine verilmesi ve kişilerin yargıya olan güveninin tesis edilmesi gibi amaçlarla usul hukuklarında ve hukukumuzda tarafların ve mahkemelerin yapacağı işlemler birtakım sürelere bağlanmıştır. Bu durum aynı zamanda yargılama hukukunun şekilciliğinin de bir sonucudur.
Bu sürelerin bazıları kanun tarafından belirlenirken bir kısmı hâkimin takdirine bırakılmıştır. Kanun tarafından belirlenen süreler kesin olup hâkim tarafından uzatılamaz veya kısaltılamaz. Bu durum, HMK m. 90 ‘da “Süreler, kanunda belirtilir veya hâkim tarafından tespit edilir. Kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında, hâkim kanundaki süreleri artıramaz veya eksiltemez.” şeklinde belirtilmiştir.
Kanun maddesi ışığında, yargılama faaliyetlerinde sürelerin; “kanun tarafından belirlenen süreler” ve “hakim tarafından belirlenen süreler” olarak ikiye ayrıldığı söylenebilir.
Sürelerin Çeşitleri
Kanunun (HMK) Belirlediği Süreler
Kanuni süreler, Hukuk Muhakemeleri Kanunu tarafından belirlenmiştir. Söz konusu kanunda süreler, yargılamanın taraflarına, mahkemelere ve yargılamada yer alan diğer kişilere yönelik olarak düzenlenmiştir.
Taraflar için kanunda öngörülen süreler, kural olarak kesin olup (HMK m. 94/1) hâkim veya taraflar bu süreleri değiştiremezler. Ayrıca kanundaki süreler hak düşürücü niteliktedir. Örneğin, istinaf kanun yoluna başvurunun, mahkeme ilamının taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde yapılması gerekmektedir (HMK m. 345). Bu süre zarfında işlemi yapmayan taraf, istinaf kanun yoluna başvuru hakkını kaybeder.
Mahkeme için kanunda öngörülen süreler, hak düşürücü nitelikte olmayıp yargılamanın belirli bür süre ve düzen içerisinde işlemesine yöneliktir. Kural olarak mahkeme, belirli bir işlemi kanunda öngörülen süre içinde yapmak zorundadır. Ancak söz konusu işlem belirtilen süre içinde yapılmasa da geçerlidir. Bu işlemin süresinden sonra yapılmasında hakim kusurlu ise, disiplin sorumluluğu yoluna gidilebilir ve bu durumdan zarar gören kişi devlet aleyhine tazminat davası açabilir.
Yargılamada yer alan diğer kişiler için kanunda öngörülen süreler, kural olarak düzenleyici nitelikte olup, taraflar için bir hak kaybına sebep olmamaktadır. Söz konusu diğer kişiler, yargılama faaliyeti içerisinde davanın tarafları ve mahkemede görev alan (hâkim, zabıt kâtibi, vb.) kişiler haricinde mahkeme tarafından görevlendirilebilecek kişiler (bilirkişi, tercüman, vb.) olabileceği gibi, taraflar tarafından da yargılamada yer alması istenen kişiler (tanık, uzman görüşü, vb.) olabilir. Ya da üçüncü kişi (fer’i müdahil, tanık, vb.) söz konusu yargılama faaliyeti içerisinde yer almak isteyebilir.
- Hakimin Belirlediği Süreler
Kanunda açıkça bazı sürelerin belirlenmesi, hakime bırakılmış olabilir veya hakim bir işlemin belirli bir süre içinde yapılmasını öngörebilir. Hâkim, kendisinin tespit ettiği süreleri, haklı sebeplerle artırabilir veya eksiltebilir; gerekli gördüğü takdirde, bu konudaki kararından önce tarafları da dinler. (HMK m.90/2) Bu süreler kural olarak kesin olmamakla birlikte Kanunun aradığı şekil şartlarına uymak suretiyle hâkimin de kesin olarak süre belirleyebilmesi mümkündür. Bu takdirde hâkim, tayin ettiği kesin süreye konu olan işlemi hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde açıklar ve süreye uyulmamasının hukuki sonuçlarını açıkça tutanağa geçirerek ihtar eder. Kesin olduğu belirtilmeyen süreyi geçirmiş olan taraf yeniden süre isteyebilir; bu şekilde verilecek ikinci süre kesindir ve yeniden süre verilemez. Kesin süre içinde yapılması gereken işlemi, süresinde yapmayan tarafın, o işlemi yapma hakkı ortadan kalkar. (HMK m. 94)
Hâkimin takdir yetkisi, hukuk ve hakkaniyet çerçevesindedir. Ayrıca hâkimin takdir yetkisinin üst sınırı usul hukuku prensipleridir. Çünkü hâkim, yargılamayı mümkün olan en hızlı şekilde ve ekonomik olarak yürütmek zorundadır aksi bir hak ihlaline sebebiyet verir.
- Sürelerin Hesaplanması
Süresinde bir işlem yapılmadığında hak kaybı doğacağından, süreler konusunda dikkatli olunmalıdır. Süre hesaplamalarında üç şey önem taşımaktadır, bunlar:
- Sürenin başlangıç anı,
- Sürenin ne kadar olduğu,
- Sürenin ne zaman sona erdiği ve son günü.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu ‘nda sürelerin nasıl hesaplanması gerektiğini 91 ve 92. maddede açıklanıştır. Buna göre;
Sürelerin Başlaması
Süreler, taraflara tebliğ tarihinden veya kanunda öngörülen hâllerde, tefhim tarihinden itibaren işlemeye başlar. (HMK m. 91) Burada tebliğden kasıt, söz konusu evrakın tebliğe çıkarıldığı gün değil, tarafın gönderilen belgeyi aldığı gündür.
Sürelerin Bitimi
Süreler gün olarak belirlenmiş ise tebliğ veya tefhim edildiği gün hesaba katılmaz ve süre son günün tatil saatinde biter. Süre; hafta, ay veya yıl olarak belirlenmiş ise başladığı güne son hafta, ay veya yıl içindeki karşılık gelen günün tatil saatinde biter. Sürenin bittiği ayda, başladığı güne karşılık gelen bir gün yoksa, süre bu ayın son günü tatil saatinde biter. (HMK m.92)
Resmî tatil günleri, süreye dahildir. Sürenin son gününün resmî tatil gününe rastlaması hâlinde, süre tatili takip eden ilk iş günü çalışma saati sonunda biter. (HMK m. 93)
Örnek vermemiz gerekirse,
- 14/02/2020 tarihinde hakimin, sağlık kurumuna başvurması için davacı işçiye iki ay süre verdiğini tefhim ettiğini farz edelim. Sağlık kurumuna başvurunun sonu 14/04/2020 tarihi tatil saati olacaktır. Ay olarak belirlenen süre ayın sonu ise diğer ayın sonunda karşılık gelen gün olarak hesap edilmesi gerekir. Diğer ayın sonunda karşılık gelen gün yoksa söz konusu ayın son günü tatil saatinde süre sona erer. Aynı örnek üzerinden hakim, 31/03/2020 tarihinde tarafa üç ay süre vermiş olsaydı sürenin sonu, Haziran ayında sürenin başlangıç tarihine karşılık bir gün olmadığından ayın son günü olan 30/06/2020 tarihi tatil saati olacaktır.
- Hakim tarafa bir ay süre tanısın ve bu süre tarafa 05/11/2020 tarihinde tebliğ edilsin sürenin sonu 05/12/2020 tarihi olacaktır. Ancak, Aralık ayının beşinci günü Cumartesiye rastladığından sürenin sonu kendiliğinden 07/12/2020 Pazartesi çalışma saati sonuna uzayacaktır. Elektronik ortamda yapılabilen bir işlem ise süre 08/12/2020 tarihi saat 00:00 itibariyle sonuçlanacaktır.
- Yargıda Sürelerin Durması ve Adli Tatil
Mahkemeler, kural olarak adli tatil sırasında dava ve işlere bakamaz, bu işlemler adli tatilden sonraki zamana ertelenir. Adli tatilin başlama ve bitiş tarihleri HMK madde 102 ‘de açıklanmıştır. Buna göre; adli tatil, her yıl yirmi temmuzda başlar, otuz bir ağustosta sona erer. Yeni adli yıl ise bir eylülde başlar.
Ancak adli tatile tabi olmayan dava ve işler de bulunmaktadır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu madde 103 ‘te ayrıntılı olarak bu istisnalar sayılmıştır:
- a) İhtiyati tedbir, ihtiyati haciz ve delillerin tespiti gibi geçici hukuki koruma, deniz
raporlarının alınması ve dispeçci atanması talepleri ile bunlara karşı yapılacak itirazlar ve diğer başvurular hakkında karar verilmesi.
- b) Her çeşit nafaka davaları ile soybağı, velayet ve vesayete ilişkin dava ya da işler.
- c) Nüfus kayıtlarının düzeltilmesi işleri ve davaları.
ç) Hizmet akdi veya iş sözleşmesi sebebiyle işçilerin açtıkları davalar.
- d) Ticari defterlerin kaybından dolayı kayıp belgesi verilmesi talepleri ile kıymetli
evrakın kaybından doğan iptal işleri.
- e) İflas ve konkordato ile sermaye şirketleri ve kooperatiflerin uzlaşma suretiyle
yeniden yapılandırılmasına ilişkin işler ve davalar.
- f) Adli tatilde yapılmasına karar verilen keşifler.
- g) Tahkim hükümlerine göre, mahkemenin görev alanına giren dava ve işler.
ğ) Çekişmesiz yargı işleri.
- h) Kanunlarda ivedi olduğu belirtilen veya taraflardan birinin talebi üzerine, mahkemece
ivedi görülmesine karar verilen dava ve işler.
Tarafların anlaşması hâlinde veya dava bir tarafın yokluğunda görülmekte ise hazır olan tarafın talebi üzerine, yukarıdaki iş ve davalara bakılması, adli tatilden sonraya bırakılabilir.
Adli tatilde, yukarıdaki fıkralarda gösterilenler dışında kalan dava ve işlerle ilgili olarak verilen dava, karşı dava, istinaf ve temyiz dilekçeleri ile bunlara karşı verilen cevap dilekçelerinin ve dosyası işlemden kaldırılan davaları yenileme dilekçelerinin alınması, ilam verilmesi, her türlü tebligat, dosyanın başka bir mahkemeye, bölge adliye mahkemesine veya Yargıtaya gönderilmesi işlemleri de yapılır.
Bu madde hükümleri, bölge adliye mahkemeleri ile Yargıtay incelemelerinde de uygulanır.
Adli tatile tabi olan dava işlerde, sürenin bitiminin adli tatil dönemine rastlaması durumunu Hukuk Muhakemeleri Kanunu ‘nda ayrıca düzenlenmiştir. Buna göre, mahkemelerce verilen sürenin sonunun bir adli tatil dönemine rastlaması durumunda süre adli tatilin bitiminden itibaren bir hafta uzayacaktır. ( HMK m. 104)
Örneğin, adli tatile tabi olan bir davada hâkim tarafa iki hafta süre tanısın ve bu husus tarafa 06/07/2020 tarihinde tebliğ edilsin. Söz konusu süre, adli tatilin başlangıcı olan 20/07/2020 tarihine rastladığından dolayı süre adli tatilin bittiği gün olan 31/08/2020 tarihinden itibaren bir hafta daha uzayarak 07/09/2020 tarihinde fiziki ortamda çalışma saati sonunda; elektronik ortamda ise, saat 00:00 itibariyle sona erecektir.
- Yargıtay Kararları
- YARGITAY
- HUKUK DAİRESİ
Esas Numarası: 2012/15593
Karar Numarası: 2013/1955
Karar Tarihi: 28.01.2013
ADLİ TATİLDE BAKILAMAYACAK DAVALARDA SÜRELERİN SON GÜNÜNÜN ADLİ TATİLE RASTLAMASI
ÖZETİ: İtirazın yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu gereğince, adli tatilde bakılamayacak olan davalarla ilgili olarak belirlenen sürelerin son günü adli tatile rastladığı takdirde, bu süreler, adli tatilin bittiği günden itibaren yedi gün uzatılmış sayılır ( m.l04 ). Davalının ilk itirazlarını ileri sürme süresi adli tatil içerisinde sona ermiştir ( HMUK m. 195 ). Bu halde davalı tarafından yapılan yetki, derdestlik ve birleştirme ilk itirazları süresinde olup hadise şeklinde incelenerek bir karar vermek gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davalı ( kadın ) tarafından, temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Dava dilekçesi davalıya 08.08.2011 tarihinde tebliğ olunmuş, davalı 19.08.2011 tarihli cevap dilekçesi ile yetki ( HUMK.m.187/2 ), derdestlik ( HUMK. m. 187/4 ) ve birleştirme ( HUMK.md.45/2 ) ilk itirazında bulunmuş, mahkemece; davalının yetki ve derdestlik itirazları süresinde yapılmadığı gerekçesiyle reddedilmiş, birleştirme ilk itirazı ile ilgili olarak ise her hangi bir karar verilmemiştir. İtirazın yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu gereğince, adli tatilde bakılamayacak olan davalarla ilgili olarak belirlenen sürelerin son günü adli tatile rastladığı takdirde, bu süreler, adli tatilin bittiği günden itibaren yedi gün uzatılmış sayılır ( m.l04 ). Davalının ilk itirazlarını ileri sürme süresi adli tatil içerisinde sona ermiştir ( HMUK m. 195 ). Bu halde davalı tarafından yapılan yetki, derdestlik ve birleştirme ilk itirazları süresinde olup hadise şeklinde incelenerek bir karar vermek gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre temyize konu diğer yönlerin şimdilik incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle, 28.01.2013 tarihinde karar verildi.
- YARGITAY
- HUKUK DAİRESİ
Esas Numarası: 2005/1693
Karar Numarası: 2005/3003
Karar Tarihi: 29.03.2005
USUL HUKUKUNDA SÜRELER VE BELİRLENMESİ
HAKİM TARAFINDAN VERİLEN SÜRELERİN KESİN OLMASI
Davacı meslek hastalığı sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi B.Mustafa Şimşek tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Davaların kısa zamanda sonuçlandırılması adaletin biran önce tecellisi için taraflarca veya mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır. Bu sürelerin bir bölümünü kanun bizzat belirlerken bir bölümünü işin özelliği ve tarafların durumuna göre belirlenmesi için hakime bırakmıştır. Kanuni süreler açıkça belirtilen istisnalar dışında kesindir. Bu nedenle kanunun tayin ettiği sürelere hakim tarafından değiştirilemez. (HUMK 159) Buna karşılık hakimin belirlediği süreler kural olarak kesin değildir. (HUMK 163) Hakimin tayin ettiği süreyi henüz dolmadan azaltıp çoğaltabileceği gibi süre geçtikten sonra tarafların isteği üzerine yeni bir süre verilebilir. Bu takdirde verilen bu süre kesindir. Öte yandan hakim kendi belirleyeceği sürenin kesin olduğuna karar verebilir. ( HUMK 163/3 cümle) Kesin sürenin tayin edilmesi halinde karşı taraf yararına usuli kazanılmış hak doğuracağı kuşkusuzdur.
Öte yandan hakimin bir işlemin yapılmak üzere süre tayin edebilmesi için, o işlemin kendisine süre verilen tarafın yapabileceği bir işlem olması gerekir. Aksi halde o taraf verilen süre içerisinde sadece kendi yapabileceği kısmı yapmakla kendine düşen ödevi yerine getirmiş olur. Ayrıca kesin süreye ilişkin ara kararın her türlü yanlış anlaşılmayı önleyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılması, yapılacak işlerin teker teker belirtilmesi verilen sürenin yeterli emredilen işin gerekli yapılabilir olması ve süreye uymanın sonuçlarının açıkça anlatılması gerekir.
Yerel mahkemenin 13.4.2004 günlü ara kararının yukarıda açıklanan ilkelere uygun olmadığı bu yönüyle kesin mehilin şartlarının oluşmadığı açıktır. Kaldı ki davacının ara kararına uygun biçimde Zonguldak Göğüs ve Meslek Hastalıkları Hastanesine müracaat ettiği ve tetkiklerinin yapıldığı ilgili kurumun dosya içerisindeki cevabi yazıda anlaşılmaktadır. Davacının gerekli tetkikleri yapıldıktan sonra heyete girmemesi 13.4.2004 günlü ara kararına aykırı davranış olarak kabul etmek mümkün değildir. Hal böyle olunca da davacının maluliyetinin belirlenmesinden vazgeçtiğinden bahisle davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 29.3.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.
