29 Kasım 2023
Suç ve Cezada Kanunilik İlkesi
Suç ve Cezada Kanunilik İlkesi
-
Kavram ve Dayanak
Hukuk devleti, bireyi yalnızca ceza hukuku aracılığı ile korumakla kalmayıp aynı zamanda ceza hukukuna karşı da korumakla mükelleftir. Bu maksatla oluşturulan suç ve cezada kanunilik ilkesi, devletin cezalandırma yetkisinin sınırlarını oluşturur. Bu ilkeye göre; hem herkes hangi davranışın cezalandırılabilir olduğunu önceden bilmektedir hem de bir davranışın cezalandırılabilir olduğuna ancak kanun koyucunun karar vermesi gerektiği güvence altına alınmış olmaktadır.
Kanunilik ilkesi, AY m. 38, AİHS m. 7/1 ve MvSHS m. 15/1 ‘de açıkça yer almaktadır.
AY m. 38 ‘e göre, kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez. Bu madde sayesinde anayasal güvence altında olan kanunun ilkesi, kanun koyucunun tasarruf yetkisi dışındadır ve ilkeye aykırılık zorunlu olarak getirilen kuralın da anayasaya aykırı olması sonucuna yol açar. Bu bağlamda örneğin, bir kanunda yürürlüğe girmesinden önce işlenen suçlara da bu kanunun uygulanacağını öngören bir düzenlemeye gidilirse, bu düzenleme AYM m. 38’e aykırı olacağı için bu kanun Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi mümkün olabilecek ve hatta Anayasa Mahkemesi nezdinde bireysel başvuruya da konu yapılabilecektir.
Bunların yanında TCK m. 2/1 ve 2 ‘de kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz. Ve idarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz.

29 Kasım 2023
Suç Ve Cezada Kanunilik İlkesinin İçerdiği Güvenceler
Suç Ve Cezada Kanunilik İlkesinin İçerdiği Güvenceler
Kanunilik ilkesi, dört önemli hukuksal güvence içermektedir.
- Belirlilik
- Aleyhe kanunun geçmişe yürümesi yasağı
- Benzetme (kıyas) yasağı
- Örf ve adete dayanarak suç ve ceza koyma yasağı
-
Belirlilik
Kanunilik ilkesi sayesinde, yasak davranışın ve bunun karşılığında öngörülen ceza yaptırımının ne olduğu öylesine somut olarak belirlenmiş olmalıdır ki, cezalandırılabilirlik ve suç tipinin uygulama alanı herkes tarafından teşhis edilebilmeli ve yorum yoluyla da olsa anlaşılabilmelidir. Böylece ilke bireylere, norma uygun davrandıkları sürece yaptırıma maruz kalmayacak güvencesi sağlanmakta ve bu sayede özgürlükleri de güvence altına alan bir işlev haline gelmektedir.
Ayrıca TCK m. 2/1 ve 2 ‘de “Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz.” ve “idarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz.” maddeleri ile de bu husus güvence altına alınmıştır. Bunlarla birlikte örf ve adet kuralları veya hakimin takdir yetkisine dayanarak bir fiilin suç sayılması da mümkün değildir.
-
Aleyhe kanunun geçmişe yürümesi yasağı
Kanunilik ilkesinden kaynaklanan bu yasak, fiilin işlenmesinden sonra yapılan ve failin durumunu kötüleştiren düzenlemelerin, söz konusu fiil açısından uygulanmamasını ifade eder. Bu ilkeye göre işlendiği zamanın kanununa göre cezalandırılmayan bir fiil geriye etkili olarak cezalandırılamayacağı gibi, daha ağır bir ceza ile de cezalandırılamaz. Bu aynı zamanda kusur ilkesinden ileri gelen bir zorunluluktur. Çünkü fâilden, ileride yürürlüğe girecek olan bir kanuna göre kendisini yönlendirmesi beklenemez. Böylece fiilin işlendiği sırada öngörülebilir olmayan bir durumdan, aleyhine bir sonuç çıkarılmayacağı konusunda bireye güvence verilmektedir.
Buna karşılık, failin lehine olan düzenlemeler geçmişe yürümektedir.
-
Kıyas (benzetme) yasağı
Benzetme kanunda yer verilen bir kuralın, düzenleme konusu yapılmayan bir olaya uygulanmasıdır. Benzetmede, kural boşluğunu doldurmak amacıyla hakim tarafından hukukun genişletilmesi söz konusu olur. Benzetme yoluyla boşluk doldurma, metot olarak kanun benzetmesi ya da hukuk benzetmesi biçiminde olur. TCK m. 2/3 c.1 ‘de “kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz.” denilmek suretiyle benzetmenin her iki türü de yasaklanmıştır. Benzetme yoluyla yeni bir suç tipi meydana getiremeyeceği gibi, mevcut suç tipinin uygulama alanı da genişletilemez. Hukuka uygunluk nedenleri, kusuru ortadan kaldıran nedenler ve cezayı ortadan kaldıran ya da azaltan nedenlerin uygulama alanı da kıyas yoluyla daraltılamaz.
-
Örf ve adete dayanarak suç ve ceza yaratılması yasağı
Suç ve ceza, ancak kanunla öngörebileceği için, örf ve adete dayanarak bir fiilin suç sayılması veya suç karşılığı uygulanacak yaptırımın örf ve adete dayanarak belirlenmesine olanak yoktur. Buna karşılık örf ve adet hukukuna dayanarak hukuka uygunluk nedenleri veya kusurluluğu ortadan kaldıran nedenler geliştirebileceği öğretide kabul edilmektedir.

29 Kasım 2023
Kanunilik İlkesi İle İlgili Örnek Yargıtay Kararları
Kanunilik İlkesi İle İlgili Örnek Yargıtay Kararları
-
- CEZA DAİRESİ 2018/2282E. – 2020/2823K.
MAHKEMESİ : İzmir 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Ceza Mahkemesi
SUÇ : Marka Hakkına Tecavüz
HÜKÜM : Beraat
Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun süresi, kararın niteliği ve suç tarihine göre dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
Mahkemece “Şikayetçi vekilinin şikayetini hasrettiği Ferrari markasının giyim eşyası emtia sınıfında tescilli olmadığı ve bu nedenle markasal olarak korunamayacağından bahisle marka hakkının ihlali suçunun oluşmadığı” şeklindeki gerekçe ile CMK’nin 223/2-a maddesi uyarınca sanığın beraatine karar verilmişse de;
556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin cezai hükümleri düzenleyen 61/A maddesinin 5. fıkrasında marka hakkına tecavüz suçundan dolayı cezaya hükmedebilmek için markanın Türkiye’de tescilli olması şartı düzenlenmiş olup, suçta ve cezada kanunilik ilkesi gereği marka tanınmış olsa dahi 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname uyarınca cezai korumasının tescille sınırlı olması gerektiği yönünde şüphe yoksa da; suç tarihi itibariyle, suça konu ürünler üzerinde kullanılan markaların, katılan şirket adına 25. emtia sınıfında tescili bulunup bulunmadığı hususu Türk Patent ve Marka Kurumundan araştırıldıktan sonra, suçun sübutu halinde aynı dosya kapsamında sanık hakkında diğer katılanlara yönelik eylemi nedeniyle TCK’nin 43/2. maddesi uygulanmak suretiyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği hususu da gözetilerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekirken; yalnızca katılan vekilinin şikâyet dilekçesi ekinde sunduğu marka tescil belgeleri esas alınarak yazılı şekilde karar verilmesi,
Kanuna aykırı ve katılan vekilinin, temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden HÜKMÜN 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nin 321. maddesi uyarınca tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine, 12.03.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
- CEZA DAİRESİ 2015/7112E. – 2016/22781K.
MAHKEMESİ :Sulh Ceza Mahkemesi
SUÇ : 1163 Sayılı Kanuna Aykırılık
HÜKÜMLER : Mahkumiyet
Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle; başvurunun süresi, kararın niteliği ve suç tarihine göre dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
1163 Sayılı Kanunun 56. maddesinde, yönetim kurulu üyeliğine seçilme bakımından aranılan koşulların tek tek sayıldığı ve bu şartları taşımayan şahısların yönetim kurulu üyeliğine seçilip seçilmediğini denetleme görevinin denetçilere verildiği; denetçilerin cezai sorumluluğunun da bu koşullar ile sınırlı olduğu, kooperatif ana sözleşmesi ile yönetim kurulu üyeliğine seçilebilmek için bazı özel şartların getirilmiş olması durumunda, suç ve cezada kanunilik ilkesine aykırı olarak denetçilere cezai sorumluluk yükletilemeyeceğinden, isnat olunan suçun unsurları itibarı ile oluşmayacağı gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kanuna aykırı ve sanıkların temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnameye aykırı olarak HÜKÜMLERİN 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine, 28/11/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

31 Ağustos 2023
KİŞİNİN HATIRASINA HAKARET SUÇU EMSAL KARAR
EMSAL KARAR
Gereği görüşülüp düşünüldü:
1- Sanık hakkında katılanlar … ve …’a yönelik iftira suçları ile katılan …’a yönelik hakaret suçundan kurulan hükme yönelik temyiz incelemesinde;
Yapılan yargılamaya, dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde gösterilen ve değerlendirilen delillere, oluşa ve mahkemenin soruşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, suçun oluşumuna ve niteliğine uygun kabul ve uygulamasına, hukuka uygun, yasal ve yeterli olarak açıklanan gerekçeye göre sanığın, kararın usul ve yasaya aykırı olduğuna ve eksik inceleme ile hüküm kurulduğuna yönelik temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA,
2- Sanık hakkında ölen…’ya yönelik kişinin hatırasına hakaret suçundan kurulan hükme yönelik temyiz incelemesinde;
Sanığın eyleminin, TCK.nın 130/1. maddesinde düzenlenen takibi şikayete bağlı suçu oluşturması ve TCK.nın 131/2. maddesinde sayılanların şikayet hakkını kullanmadığının anlaşılması karşısında, TCK.nın 73/4 ve CMK.nın 223/8. maddeleri uyarınca atılı suçtan kamu davasının düşmesine karar verilmesi gerekirken, yargılamaya devamla yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması,
Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazı bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nın 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 09.05.2019 gününde oybirliğiyle karar verildi. (Yargıtay 8.Ceza Dairesi E.2017/8753 K.2019/6570 T.09.05.2019)
KARAR
Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre, dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede, başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
31 Mart 2015 tarihinde, Cumhuriyet Savcısı …..’ın İstanbul Adliyesinde terör örgütü mensupları tarafından şehit edilmesinin ardından, kendisine ait sosyal medya hesabından: “Devletinizin savcısını sinkaf edeyim!” şeklinde aleni bir paylaşım yapan sanığın eyleminin, TCK’nın 130/1. maddesinde düzenlenen, kişinin hatırasına hakaret suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek kamu görevlisine hakaret suçundan hüküm kurulması,
Kanuna aykırı, sanık …’nin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnameye uygun olarak HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 20/01/2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi. (Yargıtay 18.Ceza Dairesi E.2019/6702 K.2020/1581 T.20.01.2020)

31 Ağustos 2023
KİŞİNİN HATIRASINA HAKARETTE UZLAŞTIRMA
Kişinin Hatırasını Hakarette Uzlaştırma
Genel haliyle, Savcılık veya Mahkeme aracılığıyla mağdur/suçtan zarar gören ile şüpheli/sanık arasında gerçekleştirilen görüşmeler ve tamamlanan prosedüre uzlaştırma denmektedir. Uzlaştırma işlemi soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlarda uygulanır.
Kişinin hatırasına hakaret suçu takibi şikâyete bağlı olduğu için soruşturmanın veya kovuşturmanın her aşamasında uzlaşma ile davanın sonuçlandırılması mümkündür.
TCK’nın 73. maddesine göre şikâyet süresi suçtan zarar gören kimsenin yani mağdurun, fiili ve faili öğrendiği andan itibaren altı aydır.
Türk Ceza Kanunu’nun 131. maddesine göre, ölünün hatırasına hakaret suçu, şikâyete bağlı olarak adli makamlarca soruşturma konusu yapıla bilinir. Mağdur, şikâyet etmeden önce ölürse veya suç ölmüş olan kişinin hatırasına karşı işlenmiş ise; ölenin ikinci dereceye kadar üstsoy ve altsoyu, eş veya kardeşleri tarafından şikâyette bulunulabilir. (m.131/2)
Türk Ceza Kanunu’nda zamanaşımına ilişkin düzenlenen hükümler bu suç açısından da geçerlidir. TCK m.66/1-e’de yapılan düzenlemeye göre suçunun basit ve nitelikli hali için öngörülen dava zamanaşımı, suçun işlendiği tarihte itibaren 8 yıldır. Söz konusu zamanaşımı süresi ölünün hatırasına hakaret suçu bakımından geçerlidir.
Kişinin hatırasına hakaret suçunun yargılama mahkemesi asliye ceza mahkemesidir.

31 Ağustos 2023
KİŞİNİN HATIRASINA HAKARET SUÇU (TCK M.130)
KİŞİNİN HATIRASINA HAKARET SUÇU (TCK M.130)
Kişinin Hatırasına Hakaret Nedir?
- (1) Bir kimsenin öldükten sonra hatırasına en az üç kişiyle ihtilat ederek hakaret eden kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Ceza, hakaretin alenen işlenmesi halinde, altıda biri oranında artırılır.
TCK’nın 130. maddesinin 1. fıkrasında, bir kişinin hatırasına ölümünden sonra en az 3 kişi ile ihtilat edilerek hakaret edilmesi ayrı bir suç olarak düzenlenmektedir. Bu suçun alenen işlenmesi ağırlaştırıcı sebep olarak kabul edilmektedir. 130. maddenin ikinci fıkrası ise, ölünün ceset ya da kemiklerini alma veya ceset ya da kemikler hakkında tahkir edici fiillerde bulunmayı cezalandırmaktadır.
- (2) Bir ölünün kısmen veya tamamen ceset veya kemiklerini alan veya ceset veya kemikler hakkında tahkir edici fiillerde bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Türk Ceza Kanunu’nun 130/2. maddesinde düzenlenen ölünün hatırasına hakaret suçunun konusu, ölünün ceset ve kemiklerdir. Ceset ölmüş bir kimsenin veya insan suretini edinmemiş düşükler hariç olmak üzere ölü doğmuş bir çocuğun vücududur.
Suçun mağdurunu, ölü olan kişi değil, onun belirli derecedeki yakınları oluşturmaktadır. Maddede tanımlanan suçla korunan hukuki değer, karma bir özellik taşımaktadır. Söz konusu suçla ölen kişinin hatırasına yönelik saygının korunması ve ölen kişinin yakınlarının küçük düşürülmesinin önlenmesi amaçlanmıştır. Bu suçla din özgürlüğü değil bizzat ölünün kişilik hakkının ölümden sonraki etkisi korunmaktadır. Bu nedenle TCK’da bu suçların ‘’şerefe karşı suçlar’’ başlığı altında düzenlenmesi isabetli olmuştur.
Suçun unsurları:
–Ölünün hatırasına hakaret suçunun oluşabilmesi için failin en az üç kişi ile ihtilat ederek ölünün hatırasına hakaret etmesidir.
–TCK m.130/2’de belirtilen suçun maddi unsurları ceset veya kemikleri ‘almak’ veya ceset veya kemikler hakkında ‘tahkir edici fiillerde bulunmak ‘olarak öngörülmektedir.
Her iki fıkradaki suç da genel kastla işlenebilmektedir.
TCK m.130/1 bakımından salt hareket suçu olduğundan hareketle, ancak icra hareketleri bölünebiliyorsa suça teşebbüs düşünülebilir. Buna karşılık m.130/2 bakımından, ceset veya kemikleri almak seçimlik hareketleri yönünden, teşebbüs düşünülebilir. Fakat fıkrada ‘’kısmen veya tamamen’’ alan dediği için, cesedin veya kemiklerin yalnızca bir kısmının alınabilmiş olduğu durumunda da suç tamamlanmış sayılmaktadır.

31 Ağustos 2023
YALAN TANIKLIK SUÇU EMSAL KARARLAR
Emsal Kararlar
Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Yalan tanıklıkta bulunduğu iddia ve kabul edilen Eskişehir 5. Sulh Ceza Mahkemesinin 2009/737 esas 2010/303 karar sayılı dosyasında katılan H.. Y.. hakkında hükmolunan 2.000 TL adli para cezasının 04.06.2012 tarihinde infaz edildiğinin UYAP’tan alınan adli sicil kaydından anlaşılması karşısında, 2.000 TL adli para cezasına ilişkin adli yaptırımın uygulanmasından önce 20.08.2010 havale tarihli dilekçesiyle sanığın anılan mahkemeye müracaatla yalan tanıklıkta bulunduğunu öne sürmesi ve hakkında 15.08.2011 günlü iddianameyle yalan tanıklık suçundan dava açılmış bulunduğunun anlaşılması karşısında, TCK’nın 272/2. maddesinin uygulanması gerektiği gözetilmeden anılan maddenin sekizinci fıkrası ile hüküm kurulması,
Sonuç: Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 05.03.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi. (Yargıtay 9.Ceza Dairesi E.2014/686 K.2014/2566 T.05.03.2014)
Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Karar: Sanık savunması, katılanın beyanı, ses kayıtları çözümüne ilişkin bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından; sanığın, eşiyle arasındaki boşanma davasında tanıklık yapan ve aynı zamanda bacanağı olan katılanın, duruşmada, eşinin başka bir kişiyle ilişkisi olduğunu bildiği halde ilişkiyi bilmediğine dair yalan beyanda bulunarak suç işlediğini ispat etmek amacıyla, katılanla yaptığı telefon görüşmesinde, katılana özel olarak sorular sorarak, katılanın cevaplarını ve aralarındaki tüm konuşmaları cep telefonuyla gizlice kayda aldığı, bilahare ses kayıtlarını CD’ye aktarıp C. Başsavcılığına ibraz ederek katılan hakkında yalan tanıklık suçundan şikayetçi olduğu ve kayıtları boşanma davasına da delil olarak sunduğu olayda; sanığın, bir daha delil elde etme olanağının bulunmadığı bir durumda iken, kaybolma olasılığı bulunan mevcut delilin muhafazasını sağlamak için değil, önceden hazırlıklı ve planlı şekilde, katılan hakkında C. Başsavcılığına yapacağı şikayete ve boşanma davasına delil oluşturmak amacıyla hareket ederek gizlice kayıt yapıp, bu ses kayıtlarını içerir CD’yi, adli makamlara delil olarak sunduğu, somut olayda, sanığın, hukuka uygun davrandığının kabul edilemeyeceği cihetle, atılı suçun yasal unsurlarının oluştuğu anlaşılmakla, mahkumiyetine karar verilmesinde isabetsizlik görülmemiş, tebliğnamedeki bozma öneren düşünceye iştirak edilmemiştir.
Sonuç: Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın, eksik incelemeye, suçun unsurlarının oluşmadığına ilişkin temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün isteme aykırı olarak ONANMASINA, 12.01.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. (Yargıtay 12.Ceza Dairesi E.2014/11623 K.2015/20 T.12.01.2015)
Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Karar: Gerekçeli karar başlığında suç tarihlerinin “23.06.2009, 13.05.2010” yerine “2010” olarak gösterilmesi mahallinde düzeltilmesi mümkün yazım hatası kabul edilmiştir. Yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
1) Sanığın, U.U. hakkında hakaret ve tehdit suçundan yapılan soruşturma sırasında 23.6.2009 tarihinde Cumhuriyet savcısı huzurunda ve kovuşturma aşamasında 13.05.2010 tarihinde ise hakim huzurunda gerçeğe aykırı beyanda bulunmasının tek yalan tanıklık suçunu oluşturacağı gözetilmeden sanığın yazılı maddeler ile iki kez cezalandırılmasına karar verilmesi,
2) Adli para cezasına mahkum edilen sanık hakkında 5237 sayılı T.C.K.nın 53. maddesinde gösterilen hak yoksunluğuna hükmedilemeyeceğinin gözetilmemesi,
Sonuç: Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu sebeplerle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, temyiz harcının istenmesi halinde iadesine, 25.06.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi. . (Yargıtay 9.Ceza Dairesi E.2013/6076 K.2013/9749 T.25.06.2013)

31 Ağustos 2023
YALAN TANIKLIK MANEVİ TAZMİNAT
Yalan Tanıklık Manevi Tazminat
Tazminat davası, bir kimsenin hukuka uygun olmayan bir fiil ya da işlem sebebiyle zarara uğrayan kimsenin ziyanını giderme istemiyle açtığı bir dava çeşididir. Manevi tazminat davası da kişinin bu sebeplerden kaynaklanan yaşadığı üzüntü, elem ve yıpranmaya sebebiyet veren manevi zararları gidermeye yönelik açılan bir dava çeşididir.
Yalan tanıklıktan talep edilecek tazminata dair CMK özel bir düzenleme getirmektedir. CMK m.143 manevi tazminat için de geçerli bir hükümdür. Kişi yalan tanıklık sebebiyle haksız yere gözaltına alınmış veya tutuklama kararı verilmişse mağdur, Devlete karşı tazminat davası açma hakkına sahiptir. CMK m.143/3’e göre ‘’İftira konusunu oluşturan suç veya yalan tanıklık nedeniyle gözaltına alınma ve tutuklama halinde; Devlet, iftira eden veya yalan tanıklıkta bulunan kişiye de rücu eder.’’

31 Ağustos 2023
İŞ DAVALARINDA YALAN TANIKLIK
İş Davalarında Yalan Tanıklık
İş mahkemelerinde görülen davalarda da tanıklık, tecrübe ve muhakemeden sonra insan bilgisinin kaynaklarından üçüncüsü olarak tanımlanacak kadar önemli bir delil olarak geçmektedir.
Tanıkların, o iş yerinin işleyişine, kurallarına hakim olan , feshe sebep durumları, işçinin mali haklarını, çalışma şartları gibi durumların mahkemeye daha iyi aktarılabilmesi açısından tanıkların davacı ile aynı iş yerinde çalışmış ya da çalışmakta olan kimseler arasından seçilmesi önem taşımaktadır.
Tanık listesi sonradan değiştirilmemektedir. Bundan dolayı tanıklar dikkatli bir şekilde ve yeterli sayıda belirlenmesi gerekmektedir.
Tanıklardan yerleşim yeri mahkemenin yargı çevresinde olanlar esas mahkemesince, mahkemenin yargı çevresi dışında olanlar ise istinabe yoluyla bulundukları yer mahkemesince dinlenir.
İş davalarında yalan tanıklıkta bulunmanın cezası TCK m. 272/2’de ‘’Mahkeme huzurunda ya da yemin ettirerek tanık dinlemeye kanunen yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.’’ Şeklinde düzenlenmiştir.

31 Ağustos 2023
YALAN TANIKLIK SUÇU (TCK M.272)
YALAN TANIKLIK SUÇU (TCK M.272)
YALAN TANIKLIK SUÇU
Tanık, Yargıtay Ceza Kurulu’nun yapmış olduğu tanıma göre, hariçte geçen olaylara ilişkin bildiklerini tanık dinlemeye yetkili makam önünde beyana mecbur olan üçüncü kişidir. AİHS m. 6/3-d’deki “tanık” ise kendine özgü bir anlama sahiptir. “Tanık, kişisel olarak bilgi sahibi olduğu olaylar hakkında bir soruşturma çerçevesinde ifade vermeye davet edilen herhangi biridir”.
Çocuklar, akıl hastaları, sağır ve dilsizler, akrabalar, yalan tanıklık suçundan mahkûm olmuş kişiler de dahil olmak üzere herkes tanık olabilmektedir.
5271 Sayılı CMK uyarınca tanık olma konusunda bazı kişilerin çekilme hakkı bulunmaktadır.
Tanıklık, kamu hukukundan kaynaklanan umumi bir görevdir ve kişilerin tanıklık etmeleri topluma ilişkin menfaat gereğidir.
Tanıklık ödevinin Anayasadaki temelini m. 38/5’in “Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayıcı bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz” hükmü oluşturmaktadır. Zira Anayasa’da düzenlenen bu hüküm uyarınca belirtilen durumda tanıklıktan çekinmeyi bir temel hak olarak düzenlemek suretiyle tanıklığın kural olarak yerine getirilmesi zorunlu kılan bir ödev olduğunu öngörmektedir.
Bir kimsenin hukuka aykırı bir eylem nedeniyle başlatılan bir soruşturma çerçevesinde yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak şahitlik yapmasıyla bu suç vuku bulmaktadır.
Madde 272-
(1) Hukuka aykırı bir fiil nedeniyle başlatılan bir soruşturma kapsamında tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapan kimseye, dört aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Mahkeme huzurunda ya da yemin ettirerek tanık dinlemeye kanunen yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.
Yalan tanıklık suçu, ‘Adliyeye karşı suçlar’ başlığı altında yer almaktadır.
Yargıtay’a göre yalan tanıklık suçuyla ihlal edilen hukuksal değer, yargılamanın işleyişinin dürüstlüğü ve yargılamada kullanılan delillerle delil araçlarının doğruluğu, içtenliği ve bütünlüğüdür.
Bir görüşe göre adliyeye karşı suçların hukuki içeriğini adli fonksiyon oluşturmaktadır. Geniş anlamda adli fonksiyonu nitelersek, yargılama faaliyeti kadar yargılama öncesi araştırma, soruşturma devrelerini ve yargı kararlarının infazını kapsamaktadır. Dar anlamdaki adli faaliyet ise sadece yargılama aşamasıyla sınırlı kalmaktadır.
Yalan tanıklık suçu, bir yandan yargının düzgün işleyişindeki devlete ait yargısal yararı ihlal ederken; diğer yandan aleyhine yalan tanıklıkta bulunulan kişiye ait bireysel varlık veya menfaati ihlal etmektedir.
Yalan tanıklık suçu, sadece tanıklar tarafından işlenebileceğinden dolayı özgü bir suçtur.
Suçun maddi unsurunu oluşturan hareket, ‘’gerçeğe aykırı olarak tanıklık ‘’ yapmaktır. Bu ifade, yalan konuşmak veya tanıklığın konusunu oluşturan hususlarda bilgiyi, kısmen veya tamamen saklamayı kapsamaktadır.
Nitelikli Haller
(3) Üç yıldan fazla hapis cezasını gerektiren bir suçun soruşturma veya kovuşturması kapsamında yalan tanıklık yapan kişi hakkında iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
Hapis cezasının üç yıldan daha az veya fazla olduğu hesaplanırken soyut ceza esas alınır. Adli para cezasını gerektiren bir suç söz konusuysa, nitelikli hal uygulanmaz.
(4) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kişi ile ilgili olarak gözaltına alma ve tutuklama dışında başka bir koruma tedbiri uygulanmışsa, yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olması koşuluyla, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
Bu nitelikli halin uygulanması için yüklenen fiili işlemediğine dair, aleyhine tanıklık edilen hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiş olması gerekmektedir.
(5) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kişinin gözaltına alınması veya tutuklanması halinde; yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olması koşuluyla; yalan tanıklık yapan kişi, ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna ilişkin hükümlere göre dolaylı fail olarak sorumlu tutulur.
(6) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kimsenin ağırlaştırılmış müebbet hapis veya müebbet hapis cezasına mahkûmiyeti halinde, yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis cezasına; (…) hükmolunur.
Bu durumda faile 20 yıldan 30 yıla kadar hapis cezası verilecektir. Hükmün kesinleşmesi gerekmektedir.
(7) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kimsenin mahkûm olduğu hapis cezasının infazına başlanmış ise, altıncı fıkraya göre verilecek ceza yarısı kadar artırılır.
(8) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kişi hakkında hapis cezası dışında adlî veya idari bir yaptırım uygulanmışsa; yalan tanıklıkta bulunan kişi, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Hapis cezasına hükmedilmesi, yakalama, tutuklama gibi özgürlüğü kısıtlayıcı tedbirler ile CMK’da sayılan diğer koruma tedbirlerine karar verilmesi halleri yukarıdaki nitelikli haller kapsamına girerken, diğer adli veya idari yaptırımların uygulanması, bu hükmün uygulanmasını gerektirmektedir. Diğer adli yaptırımlar, hukuk mahkemesince ihtiyati tedbire, velayetin veya vesayetin kaldırılmasına, malvarlığının dondurulmasına karar verilmesi ya da kişi hakkında disiplin cezası uygulanması, görevden uzaklaştırılması gibi çeşitli biçimlerde ortaya çıkabilmektedir. Diğer yandan Kabahatler Kanunu kapsamına idari yaptırıma mahkûmiyet de hükmün uygulanmasını gerektirir. Bu hüküm açısından tedbire karar verilmesi yeterli değildir, bunun uygulanmaya en azından başlanmış olması da şarttır.
Bu suç genel kastla işlenebilir. Fail, şahit olarak beyanda bulunduğunu ve bu beyanlarının objektif olarak gerçeğe aykırı olduğunu bilecek ve bunu isteyecektir. Suç olası kastla da işlenebilir; böyle bir durumda ceza indirilir. (TCK m.21/2)
Cezasızlık Nedenleri veya Cezanın Azaltılmasını Gerektiren Nedenler
Madde 273- (1) Kişinin;
- a) Kendisinin, üstsoy, altsoy, eş veya kardeşinin soruşturma ve kovuşturmaya uğramasına neden olabilecek bir hususla ilgili olarak yalan tanıklıkta bulunması
Fail, kendisini veya sayılan yakınlarından birini olası bir soruşturma ya da kovuşturmadan sakınmak için yalan tanıklıkta bulunmuş olmalıdır. Böyle bir soruşturma veya kovuşturma tehlikesinin kendi kanaatince uğrayacağını düşündüğü için henüz ifade verilmeden önce mevcut bulunması gerekir.
- b) Tanıklıktan çekinme hakkı olmasına rağmen, bu hakkı kendisine hatırlatılmadan gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapması,
Kimlerin tanıklıktan çekinme hakkına sahip olduğu CMK m.45,46 ve 48 ile HMK m.248-250’de gösterilmiştir. Bu kişilere tanıklık yapmadan önce tanıklıktan çekinme haklarının bulunduğu mutlaka hatırlatılması gerekmektedir. Bu atlanarak tanıklıktan çekinme hakkına sahip olan kişi dinlenmiş ve gerçeğe aykırı ifade vermişse, bu cezasızlık ya da indirim nedeninden yararlanabilecektir.
m.274’te suçun tamamlanmasından sonra etkin pişmanlık durumuna yer verilmiştir.
Madde 274- (1) Aleyhine tanıklık yapılan kişi hakkında bir hak kısıtlamasını veya yoksunluğunu sonuçlayacak nitelikte karar verilmeden veya hükümden önce gerçeğin söylenmesi halinde, cezaya hükmolunmaz.
(2) Aleyhine tanıklık yapılan kişi hakkında bir hak kısıtlamasını veya yoksunluğunu sonuçlayacak nitelikte karar verildikten sonra ve fakat hükümden önce gerçeğin söylenmesi halinde, verilecek cezanın üçte ikisinden yarısına kadarı indirilebilir. (3) Aleyhine tanıklık yapılan kişi hakkında verilen mahkûmiyet kararı kesinleşmeden önce gerçeğin söylenmesi halinde, verilecek cezanın yarısından üçte birine kadarı indirilebilir.
Yalan tanıklık suçu, gerçeğe aykırı olarak beyanda bulunulduğu anda tamamlanır. Bu açıdan yalan tanıklık, salt hareket suçudur ve bu nedenle icra hareketleri bölünebiliyorsa teşebbüse elverişlidir.
