19 Haziran 2023
TAM YARGI DAVASI
TAM YARGI DAVASI NEDİR ?
Tam yargı davaları, idari işlem ve eylemlerden dolayı kişisel hakları ihlal edilen kimseler tarafından, idari işlemler ve eylemlerden doğan zararların giderilmesine yönelik açılan davalardır. İptal davasının objektif nitelikte bir dava olmasının aksine tam yargı davaları, kişisel hakkın ihlal edilip edilmediği araştırıldığı için sübjektif nitelikli davalardır. Tam yargı davalarının gayesi bir hakkın yerine getirilmesi veyahut uğranılan zararların giderilmesi ya da eski durumun geri getirilmesidir.
TAM YARGI DAVASININ TÜRLERİ
1-Tazminat Davaları: Anayasamızın 125.maddesinde ‘’ İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür. ‘’ denilmek suretiyle idarenin kusura dayanan sorumluluğu yani hizmet kusurunu düzenlemiştir. Bununla birlikte tazminat davaları, idarenin kusura dayanan sorumluluğu ve kusursuz sorumluluk esaslarına ilişkin mali sorumluluğuna dayanan davaları oluşturmaktadır.
2-İstirdat/ Geri Alma Davaları: İstirdat yani geri alma davası, haklı bir sebep olmaksızın idarenin hesabına geçmiş olan malvarlığı veya paranın geri alınmasına yönelik açılan bir tam yargı davasıdır.
3-İdari Sözleşmelerden Doğan Davalar: İdare, tek taraflı işlemlerin yanı sıra sözleşmeler de yapmaktadır. İdarenin sözleşmeleri kendi içinde idari sözleşmeler ve idarenin özel hukuk sözleşmeleri olarak ikiye ayrılır. İdari sözleşme, Danıştay’a göre; “konusu doğrudan doğruya veya dolayısıyla bir kamu hizmetine ilişkin ve taraflardan biri idare olan ve idarenin diğer tarafa nazaran üstün hak ve yetkilerini içeren hükümler taşıyan sözleşmeler idari sözleşmelerdir”. İdari sözleşmelerin uygulanması sırasında çıkan uyuşmazlıklar tam yargı davası yoluyla çözülmektedir.
4-Vergi Davaları: Niteliği tartışmalı olmakla beraber, genel kabul alan görüşe göre vergi davalarının da tam yargı davası olduğu yönündedir.
İDARENİN SORUMLULUĞU
İdarenin sorumlu olabilmesi için, kamu hizmetinin hazırlarken, sunarken veya yürütürken idarenin tek taraflı (işlemler, eylemler) ve sözleşmelerden başka kişilerin zarar görmesi ve idarenin verdiği zarar ile faaliyeti arasında illiyet bağının bulunması gerekmektedir. İdarenin sözleşme dışı sorumluluğu da hizmet kusuru ve kusursuz sorumluluk olarak karşımıza çıkmaktadır.
Hizmet Kusuru:
Genel olarak, hizmet kusuru idarece yürütülen bir hizmetin kurulması, düzenlenmesi veya işleyişindeki bozukluk, aksaklık veya eksiklik olarak tanımlanmaktadır. Kamu görevlileri tarafından ifa edilen idareye ve yürüttüğü hizmetlere ilişkin kusurlu davranışlar idarenin sorumluluğunu gerektirir. Hizmet kusuru, genel, anonim ve objektiftir. Hizmet kusuru ilk ve asli sorumluluk olduğu için somut olayda hizmetin işleyişiyle ilgili idareye yönelik kusur atfedilemiyorsa, bu ispatlanamamışsa idare aleyhine açılan davanın reddi gerekir. Bunun en tipik örneğini de deprem oluşturmaktadır.
Hizmet kusurunu oluşturan durumlar:
- Hizmetin kötü işlemesi: Hizmetin beklenilen özen, titizlik, dikkat ve kalitede yürütülmemesi nedeniyle bir zarar meydana gelmişse hizmetin kötü işlediğini söylemek mümkündür.
- Hizmetin geç işlemesi: Kamu hizmetinin düzgün ve hukuka uygun şekilde yürütülmesi gereklidir. Ayrıca idarenin sunduğu kamu hizmetini beklenen olağan süre içinde ve zamanında gerçekleştirmesi idare açısından bir yükümlülük oluşturur. Zira hizmetin geç işlemesi veya yavaş işlemesi sorumluluğu gerektiren bir idari kusurdur.
- Hizmetin hiç işlememesi: Kamu hizmetinin idare tarafından hiç yapılmamasıdır. Danıştay; idarenin yerine getirmesiyle yükümlü olduğu kamu hizmetlerinin yerine getirilmesinde idarenin hareketsiz kalmasını açık hizmet kusuru saymaktadır.
Kişisel Kusur:
Kusur sorumluluğunda ikinci sorumluluk türü “kişisel kusur”dur. “Hizmetten ayrılabilen kusur” da denilen kişisel kusur belirsiz bir kusur türüdür. Kişisel kusur, kamu görevlilerinin görevlerinin ifasından ayrılabilir nitelikte olan kusurlarıdır ve idarenin sorumluluğuna yol açmaz. Örneğin devlet hastanesindeki baş hekimin mesai saatleri dışında yaptığı hatalı muayene sonucu hastanın zarar görmesi gibi. Başlıca kişisel kusur halleri:
a)Kamu görevlisinin suç niteliği taşıyan davranışları,
b)Yargı kararlarına uymama,
c)Kamu görevlisinin ağır kusuru
d)Kamu görevlisinin kötü niyetli davranması
Kusursuz Sorumluluk:
İdare hukukunda kusura dayalı, yani hizmet kusuruna dayalı sorumluluk birinci ve esastır. Kusursuz sorumluluk istisnai bir sorumluluktur. Kusursuz sorumluluk, idarenin hiçbir kusuru olmasa dahi, idari faaliyetler ile zarar arasında illiyet bağı bulunmasının mümkün olması halinde, idare zararı tazmin etmekle yükümlüdür. Kusursuz sorumluluk belli başlı iki ilkeye dayanmaktadır: Tehlike(risk) ilkesi ve kamu külfetleri karşısında eşitlik (fedakarlığın denkleştirilmesi)
Kusursuz sorumluluğun şartları:
I.İdari davranış II.Zarar III.Nedensellik bağı
Danıştay bir kararında idarenin sorumluluğunun koşullarını detaylı bir şekilde şöyle açıklamıştır.
“…İdarenin hukuki sorumluluğundan söz edilebilmek için ortada bir zararın bulunması ve bunun idareye yüklenebilen bir işlem veya eylemden doğması yani zararla idari faaliyet arasında illiyet bağı bulunması gerekmektedir. Ancak idarenin tazminat ödemekle yükümlü tutulabilmesi için bu genel şartların yanı sıra ilgililerin zarara uğramasına neden olan idari işlem veya eylemin hizmet kusuru oluşturması ya da kusursuz sorumluluk esasının uygulanmasına elverişli olması ve hizmet kusurunun varlığının, hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi sebebiyle şahıslara ve şahsi mülkiyete bir zarar verilmesi halinde bu zararın hizmet sahibi idarelerce tazmini gerekmektedir, idareyi böyle bir zararın tazmini ile sorumlu tutabilmek için öncelikle ortada tazmini gereken bir zararın bulunması, zarar gören kişinin kendi kusurundan kaynaklanmaması, kamu görevlileri dışında idare ile hukuki bir ilişi içinde olmayan üçüncü kişilerin eyleme sebebiyet vermemesi ve mücbir sebep bulunmaması halinde illiyet bağının kurulması sonucu idarenin sorumluluğundan bahsedebilmek mümkün olacaktır.”
İdarenin Sorumluluğunu Kaldıran Veya Azaltan Haller:
1.Mücbir sebep : Deprem, sel, aşırı yağış, yıldırım düşmesi, toprak kayması vb. Bu durumda idarenin davranışı ile zarar arasında bir nedensellik bağı kurulamayacağı için idarenin hem hizmet kusuru hem de kusursuz sorumluluğu ortadan kalkmaktadır.
2.Umulmayan hal (beklenmeyen durum): Genellikle kaza biçiminde ortaya çıkmaktadır. Beklenmeyen hal, söz konusu olduğu takdirde idarenin kusurlu sorumluluğunu ortadan kaldırır kusursuz sorumluluğunu ortadan kaldırmamaktadır.
3.Zarar görenin kusuru: Zarar, zarar görenin kusuru sebebiyle meydana gelmişse idarenin hem hizmet kusuru hem kusursuz sorumluluğu duruma göre kısmen veya tamamen ortadan kalkar.
4.Üçüncü kişinin kusuru: Üçüncü şahısların eylem ve davranışlarının zararın oluşmasında katkıda bulunması idarenin sorumluluğunu etkileyen bir unsurdur. Bazı hallerde idarenin hizmet kusuruna dayanan sorumlulukta üçüncü kişinin davranışları, ya idarenin sorumluluğunu bütünüyle ortadan kaldırır ya da üçüncü şahsın kusuru ölçüsünde azaltır. Kusursuz sorumluluk halinde ise, üçüncü kişinin işe karışmış olması idareyi sorumluluktan kurtarmaz. Ancak idare tazminatı ödedikten sonra üçüncü kişiye rücu edebilir.
TAM YARGI DAVASI ZAMANAŞIMI
–İdari işlemlere karşı doğrudan tam yargı davası açılıyorsa, süre kural olarak işlemin yazılı tebliğini izleyen günden itibaren 60 gündür. İdari işlemin uygulanmasından doğan zararlara karşı doğrudan doğruya tam yargı davasında dava açma süresi, uygulama tarihini izleyen günden itibaren 60 gündür.
–Zarar doğuran işlemin icrası süreklilik gösteriyorsa, tazminat davasını açma süresi işlemin icrasına başlandığı günden değil, sona erdirildiği günden itibaren başlayacaktır.
–İptal davası ile tam yargı davası birlikte açılmışsa dava açma süresi, idari işlemin tebliğini izleyen günden itibaren 60 gündür.
–İdari işleme karşı önce iptal davası ve daha sonra tam yargı davası açılması halinde dava açma süresi, iptal davasının karara bağlanması üzerine bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliğini izleyen günden itibaren 60 gündür.
–İdari bir eylemden zarar görenler tam yargı davası açmadan önce, zarar verici idari eylemi idarenin yazılı bildirimi veya başka şekilde öğrendikleri tarihten itibaren 1 yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren 5 yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri, yani ön karar talep etmeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren dava açma süresi içinde tam yargı davası açılabilir.
–İdari sözleşmelerden doğan, idari sözleşmenin uygulaması ile ilgili uyuşmazlıklarda dava açma süresi, talebe verilen cevabın tebliğinden itibaren 60 gündür.
Genel zamanaşımı olan 10 yıllık süre içerisinde idareye başvurabileceğini kabul etmek gerekir.
TAM YARGI DAVASI NEREDE AÇILIR?
Tam yargı davası, idari işlem veya eylemin özelliğine göre Danıştay, idare veya vergi mahkemesinde açılabilen bir idari dava türüdür.
Tam yargı davalarında genel görevli yargı yeri idare mahkemeleridir. Danıştay’ın ilk derece mahkemesi olarak baktığı davalarda verdiği kararların uygulanmaması nedeniyle açılacak tam yargı davalarında da Danıştay ilk derece görevli yargı yeridir.
İdari sözleşmeler dışındaki idari işlemlerden kaynaklanan tam yargı davalarını çözümlemeye yetkili mahkeme, zararı doğuran idari uyuşmazlığı çözümlemeye yetkili mahkemedir.(İYUK m.36/a)
-Hakları ihlal eden idari işleme karşı iptal davası için öngörülen dava açma süresi içerisinde doğrudan tam yargı davası açabilirler.
-Hakları ihlal eden idari işleme karşı dava açma süresi içerisinde iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilirler.
-Hakları ihlal eden idari işleme karşı açılan iptal davasının karara bağlanması üzerine kararın tebliğinden itibaren 60 günlük dava açma süresi içerisinde tam yargı davası açabilirler.
EMSAL KARARLAR
Davacı Mustafa Y. vekili Avukat Metin Aslan tarafından, davalı Karayolları Genel Müdürlüğü aleyhine 16/02/2004 gününde verilen dilekçe ile tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 19/12/2005 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
11.2.1959 günlü ve 17/15 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının I. bendinde açıkça belirtildiği gibi, bir kamu kurumu tarafından verilen kararlar üzerine plan ve projesine göre bir yol yapılması dolayısıyla evinin duvarı yıkılan veya bodrum katını sel basan, bir su tesisi yapılması neticesinde tarlasındaki sular çekilip ağaçları ve mahsulleri kuruyan veya tarlası artık ekin ekilemez hale gelen yahut tarlasının kenarından geçen derenin kuruması yüzünden tarlası susuz kalan veya su tesisinin bozukluğu yahut bakımındaki ihmal yüzünden tarlasını sular basıp bu suların getirdiği kumlardan dolayı tarlası artık ekin ekilemeyecek duruma düşen kimsenin uğradığı zararlar gibi zararlar idari kararın ve fiilin neticesinde meydana gelen zararlardır. Zira bir kamu kurumunun görevlerinden olan bir işi yapmayı kararlaştırması idari bir karar olduğu gibi, bu kararı yerine getirmek üzere plan ve projeler yapıp o plan ve projeler gereğince işi görmesi de kararın neticesi olan birer idari eylemdir. O halde sözü edilen kararda örnek olarak belirtilen bu eylemlerden doğan zararların ödettirilmesi istekleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2. maddesi hükmünce bir tam yargı davasıdır ve bu davalara bakmaya idari yargı yeri görevlidir.
Temyize konu edilen davada davacı , davalı idarenin karayolu genişletme sırasında yaptığı istinat duvarının taşınmazına zarar verdiğini ileri sürerek buna dayalı tazminat istediğine göre, dava dilekçesinin yargı yolu bakımından reddedilmemiş olması doğru görülmemiş, bu nedenle hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın gösterilen nedenle BOZULMASINA, bozma nedenine göre öteki yönlerin incelenmesine şimdilik yer olmadığına 26/10/2007 gününde oybirliğiyle karar verildi. (Yargıtay 4.HD , E. 2006/13682, K. 2007/13081 T.26.10.2007)
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince gereği görüşüldü:
KARAR: Dava, Gümüşhane ili, Kürtün İlçesi, Akçal Köyünde tarım ve hayvancılıkla uğraşan davacının, 30.7.2004 tarihinde avlanması yasaklanmış hayvanların saldırısı sonucu 6 adet büyükbaş hayvanından birinin parçalanarak öldürülmesi, üç tanesinin de yaralanması nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen toplam 5.500 YTL maddi ve manevi zararın yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmıştır.
Trabzon İdare Mahkemesince dilekçenin görevli mercii olan Çevre ve Orman Bakanlığı’na tevdiine karar verilmiştir.
Davalı idare tarafından, hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek anılan mahkeme kararının temyizen incelenip bozulması istenilmektedir.
İdari işlemler; idari makam ve mercilerin idari faaliyetleriyle ilgili alanda, idare hukuku çerçevesinde, tek taraflı irade açıklamasıyla hukuk aleminde sonuç doğuran, kesin ve yürütülmesi zorunlu nitelikteki tasarruflarıdır. Temelinde bir idari karar veya işlem olmayan, fizik alanında görülen iş, hareket, ameliye ve çalışmalar ile idarenin hareketsiz kalması ise, idari eylem olarak adlandırılmaktadır. İdari işlemler hukuk aleminde değişiklik yapan, yenilik doğuran irade açıklamalarını yansıttığı halde, hukuk alanında değişiklik ve yenilik yapmayan idari eylemler, sadece ilgililerin hak ve yetkilerini kullanmaları koşuluyla hukuki etki ve sonuçlar doğurabilir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Hakkında Kanun’un 12. maddesinde; “İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde de ilgililerin 11 inci madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır.” hükümleri yer almış; anılan Yasanın 13. maddesinde ise; “İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren dava süresi içinde dava açılabilir.” hükümleri bulunmaktadır.
Dosyanın incelenmesinden; davacı, 30.7.2004 tarihinde büyükbaş hayvanlarına saldıran ayıların davalı idarece avlanmasının yasaklanmış olması nedeniyle tüfeğiyle vuramadığını, sadece havaya ateş ederek korkutup kaçırmaya çalıştığını, bu arada da üç ayının saldırısı sonucunda altı adet büyükbaş hayvanından birinin parçalanarak öldürüldüğünü, üç tanesinin de yaralandığını belirterek uğradığı ileri sürülen toplam 5.500 YTL maddi ve manevi zararın yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle davayı açmıştır.
Görüldüğü üzere, ayıların saldırması ve bu hayvanların avlanmasının idarece yasaklanmış olması nedeniyle, davacının tüfeğiyle vuramaması sonucu zararın oluşmasında her hangi bir idari eylem bulunmamakta; zarar idari işlem olan av yasağı kararından ve bu kararın icrasından doğmaktadır.
Bu durumda, 2577 sayılı Yasanın 12. Maddesi kapsamında bulunan uyuşmazlıkta, anılan Yasanın 13. Maddesinde idari eylemden doğan zararlar için öngörülen idareye başvurma şartının aranmaması gerektiğinden,’ İdare Mahkemesince merciine tevdi kararı verilmesine ilişkin temyize konu mahkeme kararında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı Yasanın 49. Maddesine uygun bulunan temyiz isteminin kabulüyle, Trabzon İdare Mahkemesinin 11.11.2005 tarih ve E.2005/13, K:2005/887 sayılı kararının bozulmasına, dosyanın yeniden karar verilmek üzere anılan idare Mahkemesine gönderilmesine, 25.01.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. (Danıştay 10.Daire , E. 2006/237, K. 2008/172, T.25.01.2008)
- KAYNAKÇA
Oğuz SANCAKDAR, Lale Burcu ÖNÜT. “İdari Yargılama Hukuku Genel Esaslar”. Ankara, 4.Baskı Ocak 2022
**Ahmet VUSO ** ‘’TAM YARGI DAVASININ KONUSUNU OLUŞTURAN ZARARIN NİTELİĞİ VE TAZMİNİ’’ Yüksek Lisans Tezi, Gaziantep Üniversitesi, Ocak 2021
www.legalbank.net (Elektronik Hukuk Bankası)