24 Ekim 2021
Cinsel Taciz Suçunun Nitelikli Halleri Nelerdir?
CİNSEL TACİZ SUÇUNUN NİTELİKLİ HALLERİ NELERDİR?
Cinsel taciz suçunun nitelikli halleri yine Türk Ceza Kanunu’nun 105. Maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenmektedir. Bu fıkrada belirtilen nitelikli hallerden her biri cezanın arttırılmasını gerektiren, yani cezayı ağırlaştırıcı nitelikli hallerdir. Hatta bu nitelikli hallerden bir tanesi neticesi sebebiyle ağırlaşan suçlardan biri olması dolayısıyla, söz konusu eylemin cezasının daha da arttırılması gerekmektedir.
TCK m. 105/2’ye göre cinsel taciz suçunun kamu görevi, hizmet ilişkisi veya aile ilişkisinin kolaylıklarından faydalanarak işlenmesi; bakım, eğitim, koruma, gözetim yükümlülüğü olan kişiler tarafından işlenmesi; aynı iş yerinde çalışıyor olup, bu durumun sağladığı kolaylıktan faydalanarak işlenmesi; haberleşme araçlarının sağladığı iletişim kolaylığından faydalanarak işlenmesi ve teşhir suretiyle işlenmesi hallerinden herhangi birinde, verilecek ceza ilk fıkrada verilecek cezanın yarısı oranında arttırılır. Örneğin, haberleşme araçlarının sağladığı iletişim kolaylığından faydalanmak günümüzde sıkça kimliği belirsiz sosyal medya hesaplarından sürekli olarak atılan cinsel amaç taşıyan mesajlar şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Aynı şekilde cinsel taciz suçunun teşhir suretiyle işlenmesi de artık sosyal medya sebebiyle çokça maruz kaldığımız bir nitelikli hal durumuna gelmiştir. Aynı iş yerinde çalışıyor olmanın getirdiği kolaylıktan faydalanmak ise sıkça iş yerinde hiyerarşik üst konumunda olan failin, hiyerarşik olarak altta olan mağdura bu konumu sebebiyle cinsel tacize konu olacak eylemlerde bulunması şeklinde görülmektedir.
TCK m. 105/2’nin son cümlesine göre, cinsel taciz suçunun mağduru, suç konusu eylem sebebiyle işini bırakmak, okulundan ayrılmak, ailesinden ayrılmak durumunda kalır ise faile verilecek ceza bir yıldan az olamaz.

İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisi. Çeşitli sivil toplum kuruluşlarında toplumsal cinsiyet, cinsel suçlar gibi alanlarda gönüllü çalışmalar yürütmekte. Bir süredir Polat & Polat Avukat Ortaklığında öğrenci stajyerlik yapmakla beraber web sitesindeki metinlerin yazılmasıyla ilgileniyor.
Yasal Uyarı
Bu sayfadaki içerikler hukuk fakültesi öğrencileri tarafından hazırlanmış, içeriğin planlaması ve kontrolü büromuz avukatları tarafından yapılmıştır. Bu sayfada yer hazırlanan hukuki bilgiler, hukukçulara ve genel hatlarıyla konu hakkında fikir edinmek isteyen kişilere yöneliktir. Bu bilgilerin doğruluğunu temin etmek için azami çabayı göstermekle birlikte; bilgilerin somut olaya göre geçerliliğinin değişebileceğini veya yasal değişikliklerle güncelliğini yitirebileceğini, avukatlarımızın hukuki görüşleriyle yargılama yetkisine sahip mercilerin görüşlerinin yer yer birbirinden ayrılabileceğini hatırlatmak isteriz.
22 Ekim 2021
Güveni Kötüye Kullanma Suçu
GÜVENİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇU (TCK 155/1-2)
GENEL AÇIKLAMALAR
Güven ve sükunetten yoksun, düzensiz, uyumsuz ve karmakarışık bir toplumda bütün suçlar
olasıdır ki daha kolay işlenebilme potansiyeline sahiptir. Ticaretin ilerlemesiyle beraber kişiler arasındaki güven ilişkisi daha fazla önem kazanmış ve bu sebeple güven toplumun temel yapı taşı haline gelerek insanların hayatında önemli bir yer edinmiştir. Toplumdaki hukukî ilişkilerin ilerleyebilmesi kişiler arasındaki ilişkinin, güvenli bir şekilde toplum geneline yayılmasına bağlıdır. Ceza kanunlarının toplumun değer yargılarını ve ticari düzenini bu suçla koruma altına aldığı söylenebilir. Bununla birlikte kanun koyucu tarafından güveni kötüye kullanma suçunun failine müeyyideler öngörülerek suç kontrol altına alınmak istenmiştir. Güveni kötüye kullanma suçu bakımından adından da anlaşılabileceği üzere güven kuşkusuz mühim bir kavramdır. Esasen bu suç mülkiyeti ve kişiler arasındaki güven bağını koruyarak ticaret hayatının devamlılığını sağlamayı hedeflemektedir. Güveni kötüye kullanma suçu niteliği gereğince özel hukuka dair kavramlara dayanmaktadır. Nitekim güveni kötüye kullanma suçunun daha net anlaşılabilmesi adına mülkiyet ve zilyetlik kavramlarından kısaca söz edilecektir. Güveni kötüye kullanma suçunda korunan hukuksal değerler mülkiyet ve zilyetlik haklarıdır. Buna ek olarak kanaatimizce kişiler arasında sözleşmeler aracılığıyla ortaya çıkan güven ilişkisinin de korunan hukuki değer olduğu söylenebilir. Zilyetlik ve mülkiyet kavramları eşyalar üzerine kişilere hâkimiyet sağlayan haklardır. Malik ile
zilyedin yetkileri birbirine eş olmakla birlikte farklı niteliktedir. Mülkiyet hakkı, malike aynı
zamanda zilyet olma yetkisi de verir ancak bu yetkiyi veren tek hak da mülkiyet değildir. Güveni kötüye kullanma suçunun dayanmakta olduğu nedenler diğer suçlara kıyasen daha geniş kapsamlı hazırlanmıştır. Güveni kötüye kullanma suçunda korunan hukuki değer, suçun konusu, maddi unsuru ve uygulama alanı açısından anlaşılabilir durumdadır. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 155. Maddesinde yer alan güveni kötüye kullanma suçu yükümlülük suçlarından olmakla birlikte özgü suç niteliğinde ve tek hareketli bir suçtur. Türk Ceza Kanunu m. 155/1’de suçun basit hali, m. 155/2’de ise nitelikli hali düzenlenmektedir. Güveni kötüye kullanma suçunun basit ve nitelikli hâli için görevli mahkeme asliye ceza mahkemesi, yetkili mahkeme ise, suçun işlendiği yer mahkemesidir. Failin, zilyetliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunduğu ya da zilyetliğin devir olgusunu inkâr ettiği yer asliye ceza mahkemesi, güveni kötüye kullanma suçu bakımından görevli ve yetkili mahkemedir. Güveni kötüye kullanma suçu, malvarlığına karşı suçlar arasında yer almaktadır. Malvarlığına karşı suçlarda şahsi cezasızlık hali ve etkin pişmanlık hükümleri ortak hükümler adı altında TCK m. 167’ de şahsi cezasızlık hali, TCK m.168’de ise etkin pişmanlık hükümleri düzenlenmiştir. Güveni kötüye kullanma suçu malvarlığına karşı suçlar başlığı altında bulunan hırsızlık, dolandırıcılık, yağma, zimmet ve mala zarar verme suç tipleriyle ilişkilidir ve bu
suçlarla karıştırılabilmektedir. Ancak güveni kötüye kullanma suçunu diğer malvarlığına karşı
suçlardan ayıran özellikler kanaatimizce malik ile malın zilyetliği devredilen kimse arasında
zilyetliğin devir amacını belirleyen bir sözleşme ilişkisi bulunması ve mağdur ile failin suçtan önce var olan kişisel iletişimleri sonucu ortaya çıkabilmesidir.
GÜVENİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇU VE BENZER SUÇLARLA İLİŞKİSİ
Türk Ceza Kanunu’nda güveni kötüye kullanma suçu ile ilişki içerisinde olan ve çoğu zaman uygulamada birbirine karıştırılan bazı suçlar bulunmaktadır. Benzerlik gösteren bu suçlar arasındaki ilişkiyi ve birbirlerinden ayrılan özelliklerini suç tipinin daha iyi anlaşılması adına aşağıda kısaca açıklamakta fayda bulunmaktadır.
GÜVENİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇU- HIRSIZLIK SUÇU İLİŞKİSİ
Güveni kötüye kullanma suçunda mal, failin zilyetliğine mağdurun rızası sonucu geçmektedir. Ancak hırsızlık suçunda, mal mağdurun rızası dışında alınmaktadır. Buna ek olarak güveni kötüye kullanma suçu taşınabilir ve taşınmaz mallar üzerinde işlenebilir ancak hırsızlık suçu, yalnızca taşınabilir mallar üzerinde işlenebilen bir suçtur. Diğer farklılıklardan birisi ise hırsızlık suçunun basit halinin takibinin şikayete bağlı olmamasıdır. Güveni kötüye kullanma suçu ve hırsızlık suçunun ortak özelliği ilk olarak korunmak istenen hukuki menfaatin malvarlığı hakları olması, bir diğeri ise maddi konunun eşya ve mal olmasıdır.
GÜVENİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇU- DOLANDIRICILIK SUÇU İLİŞKİSİ
Dolandırıcılık suçunda fail, hile ile malı almakta fakat güveni kötüye kullanma suçunda mağdur ve fail arasında güven ilişkisi bulunması sebebiyle malın zilyetliği faile geçmektedir.
GÜVENİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇU- YAĞMA SUÇU İLİŞKİSİ
Yağma suçu TCK m.148’de düzenlenmiştir. Güveni kötüye kullanma suçunda rızaya bağlı olarak zilyetlik devredilir ancak yağma suçunda malın zilyetliği, tehdit veya cebirle elde edilmektedir. Malın zilyetliğini ele geçirme noktasında birbirlerinden ayrılmaktadır.
GÜVENİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇU- ZiMMET SUÇU İLİŞKİSİ
Kamu görevlisine görevinden dolayı eşya verilmesi ve görevlinin bu eşyayı devir amacı dışında kullanması veya devir olgusunu kabullenmemesi durumunda güveni kötüye kullanma suçu oluşmayacak aksine kanunda özel olarak düzenlenmiş bulunan zimmet suçu ortaya çıkacaktır. Diğer bir ifadeyle zimmet suçunda fail, bu malı görevinin kendisine vermiş olduğu yetkileri kötüye kullanması sonucunda edinmektedir. Fakat mal eğer kamu görevlisine görevi sebebi dışında verilmiş yani ona duyulan güven nedeniyle teslim edilmiş ise güveni kötüye kullanma suçu ortaya çıkacak ve o kişi bu suçun faili olacaktır.
GÜVENİ KÖTÜYE KULLANMA-MALA ZARAR VERME SUÇU İLİŞKİSİ
Güveni kötüye kullanma suçunda eşyanın bir güven ilişkisi sonucu edinilmesi gerekmektedir. Fakat güveni kötüye kullanma suçunun aksine mala zarar verme suçunda böyle bir gereklilik bulunmamaktadır.
GÜVENİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇUNUN NİTELİKLİ HALLERİ
Güveni kötüye kullanma suçunun nitelikli hali TCK m.155 fıkra 2’de düzenlenmektedir. TCK m.155/2 gereğince bir yıldan yedi yıla kadar hapis ve üç bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur. Güveni kötüye kullanma suçunun nitelikli halini basit halinden ayıran temel farklar soruşturmasının ve kovuşturmasının şikayete tabi olmaması ve müeyyidesinin daha ağır olmasıdır. Basit halinden fazla bir cezayı gerektirmesinin sebebi fail ve mağdur arasındaki daha fazla olan güven ilişkisininin korunmaya çalışılmasından kaynaklanmaktadır. Ticaret hayatındaki kaos ortamını önlemek ve ticari ilişkilerdeki güveni sağlamak adına fail ve mağdur arasında herhangi bir ticari ilişki söz konusu olduğunda kanun koyucu bunu nitelikli hal olarak düzenlemiştir. Buna ek olarak mağdurun veya failin tacir olmasını zorunlu kılmamıştır. Hizmet sözleşmesi uyarınca teslim ve tevdi edilmiş eşya hakkında güveni kötüye kullanma suçunun işlenmesi güveni kötüye kullanma suçunun bir diğer nitelikli halidir. Son olarak, hangi nedenden doğmuş olursa olsun başkasının mallarını idare etme yetkisine sahip olan kişiler tarafından suçun işlenmesi güveni kötüye kullanma suçunun nitelikli hali olarak düzenlenmiştir.
GÜVENİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇUNUN MADDİ UNSURLARI
Suçun faili, malın zilyetliği kendisine devredilmiş olan kişidir. Kişinin zilyetliği kendisine
devredilmiş olan malı, devir amacı dışında tasarrufta bulunması ya da devir olgusunu kabul
etmemesi halinde güveni kötüye kullanma suçu oluşacaktır. Herkesin işleyebileceği diğer suçlardan ayrıldığı nokta güveni kötüye kullanma suçunda bir ön şart olan zilyetliğin meşru olarak devrinin gerçekleşmesidir. Dolayısıyla güveni kötüye kullanma suçu fail yönünden bir özellik ortaya koymaktadır. Güveni kötüye kullanma suçunda eşyanın malikinin fail olma ihtimali yoktur. Güveni kötüye kullanma suçunda suçun faili ile sözleşme ve güven ilişkisi kurmuş ve bu nedenle eşyanın zilyetliğini faile devretmiş kimse mağdur durumundadır. Suça konu olan malın maliki mağdurdur ayrıca malı zilyetliğinde bulunduran üçüncü kişi de mağdur olabilmektedir. Yalnızca gerçek kişiler güveni kötüye kullanma suçunun mağduru olabilir yani aile, devlet ve tüzel kişiler yalnızca suçtan zarar görenler konumunda olacaktır. Güveni kötüye kullanma suçunda suç konusu zilyetliği devredilmiş̧ olan maldır.
GÜVENİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇUNUN MANEVİ VE HUKUKA AYKIRILIK UNSURLARI
Güveni kötüye kullanma suçu kasten işlenebilen bir suçtur yani fail suç teşkil eden fişleri bilerek ve isteyerek gerçekleştirmektedir. Ancak kanaatimizce olası kast ile de işlenebilir. Taksirli hali kanunda suç olarak düzenlenmemiştir dolayısıyla bu suç taksirle işlenemez. Hukuka uygunluk sebepleri güveni kötüye kullanma suçu bakımından ilgilinin rızası ve hakkın kullanılması şeklindedir. Kanaatimizce zorunluluk hali ve hapis hakkının kullanılması da hukuka uygunluk sebebi olarak sayılabilir.

Lise egitim hayatına İstanbul Mümtaz Turhan Sosyal Bilimler lisesinde başlayıp, Kanada Moncton High School’da devam etmiştir. Şu anda Altınbaş Üniversitesi Hukuk Fakültesinde son sınıf öğrencisi olarak eğitim hayatına devam etmektedir. Aynı zamanda yarı zamanlı olarak Polat&Polat Hukuk Bürosu’nda staj yapmakla birlikte web sitesi için metin yazarlığı yapmaktadır.
Yasal Uyarı
Bu sayfadaki içerikler hukuk fakültesi öğrencileri tarafından hazırlanmış, içeriğin planlaması ve kontrolü büromuz avukatları tarafından yapılmıştır. Bu sayfada yer hazırlanan hukuki bilgiler, hukukçulara ve genel hatlarıyla konu hakkında fikir edinmek isteyen kişilere yöneliktir. Bu bilgilerin doğruluğunu temin etmek için azami çabayı göstermekle birlikte; bilgilerin somut olaya göre geçerliliğinin değişebileceğini veya yasal değişikliklerle güncelliğini yitirebileceğini, avukatlarımızın hukuki görüşleriyle yargılama yetkisine sahip mercilerin görüşlerinin yer yer birbirinden ayrılabileceğini hatırlatmak isteriz.
22 Ekim 2021
Cinsel Taciz Suçu Nedir ?
CİNSEL TACİZ SUÇU (TCK m. 105)
Cinsel taciz suçu, son yıllarda gündelik hayatta çokça maruz kaldığımız suçlardan biridir. Ancak gündelik hayatta pek çok görünümü olan bu suçun, yarattığı mağduriyet ötesinde bir suç oluşturduğu her zaman düşünülememekte, oysaki cinsel amaçlı olarak kişileri rahatsız etmeye yönelen bir çok eylem için hapis cezası öngörülmektedir. Cinsel taciz suçunu oluşturan fiiller doğrudan vücut dokunulmazlığıyla ilintili olmamakla beraber kişinin cinsel özgürlüğüne bir müdahaledir. Ayrıca cinsel taciz suçu mağdurlarının gündelik hayatını çokça sekteye uğratmakta, mağdurlar üzerinde kalıcı psikolojik ve travmaya bağlı kalıcı etkiler yaratabilmektedir. Bu sebeple cinsel taciz suçunun kapsamının, hangi eylemlerin cinsel taciz suçu başlığı altında incelenebileceğinin herkes tarafından bilinmesinin çok önemli olduğu görüşündeyiz. Bu makalemizde de cinsel taciz suçunun tanımı, kapsamı ve cezası hakkında kısaca bilgi vereceğiz.
Tüm bunlara ek olarak bazı eylemlerin cinsel taciz kapsamına girip girmediği ise gerek Yargıtay Kararları gerek öğreti açısından hala sıkça tartışılmakta, her somut eylemle ilgili pek çok fikir ayrılığı ortaya çıkmaktadır. Bu sebeple cinsel taciz suçu önemli olduğu kadar güncelliğini yitirmemiş ve hala tartışılmaya devam eden bir suç tipidir.
CİNSEL TACİZ SUÇU NEDİR?
Cinsel taciz suçu, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar” adlı altıncı bölümünün 105. Maddesinde düzenlenmektedir. TCK m. 105’e göre bir kişiyi cinsel amaçlı olarak taciz etmek cinsel taciz suçunun oluşması için yeterlidir. Cinsel taciz suçunu cinsel saldırı suçundan ayıran en önemli husus vücut dokunulmazlığını ihlal noktasıdır. Cinsel taciz suçunun oluşabilmesi için suça sebep olan eylemin, mağdurun vücut dokunulmazlığını ihlal etmemesi gerekmektedir. Örneğin yolda yürürken laf atmak, göz kırpmak gibi hareketler günlük hayatta sıkça maruz kalınan cinsel taciz davranışlarındandır. Bunun tersi olarak, mağdurun rızası dışında cinsel davranışlarla, mağdurun vücut dokunulmazlığı ihlal eden her türlü eylem cinsel saldırı suçunu oluşturmaktadır.
Cinsel taciz suçunun faili veya mağduru açısından herhangi bir sınırlama getirilmemiş, bir nitelik aranmamıştır. Herkes cinsel taciz suçunun faili veya mağduru olabilir. Fakat kanun koyucu bazı kişilerin gündelik hayatta sahip oldukları konum ve itibarın bu suçu işlemek konusunda faillere kolaylık sağlayacağını düşünmesi sebebiyle; belirli statü ve durumlara haiz kişilerin bu suçun faili olmaları durumunu cezayı ağırlaştıran bir nitelikli hal olarak düzenlemiştir. Bunun altında yatan sebep cinsel taciz suçunu işleme konusunda bir kolaylığa sahip oldukları düşüncesidir.

İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisi. Çeşitli sivil toplum kuruluşlarında toplumsal cinsiyet, cinsel suçlar gibi alanlarda gönüllü çalışmalar yürütmekte. Bir süredir Polat & Polat Avukat Ortaklığında öğrenci stajyerlik yapmakla beraber web sitesindeki metinlerin yazılmasıyla ilgileniyor.
Yasal Uyarı
Bu sayfadaki içerikler hukuk fakültesi öğrencileri tarafından hazırlanmış, içeriğin planlaması ve kontrolü büromuz avukatları tarafından yapılmıştır. Bu sayfada yer hazırlanan hukuki bilgiler, hukukçulara ve genel hatlarıyla konu hakkında fikir edinmek isteyen kişilere yöneliktir. Bu bilgilerin doğruluğunu temin etmek için azami çabayı göstermekle birlikte; bilgilerin somut olaya göre geçerliliğinin değişebileceğini veya yasal değişikliklerle güncelliğini yitirebileceğini, avukatlarımızın hukuki görüşleriyle yargılama yetkisine sahip mercilerin görüşlerinin yer yer birbirinden ayrılabileceğini hatırlatmak isteriz.
15 Ekim 2021
Cinsel Saldırı Suçu Hakkında Yargıtay Kararları Nelerdir?
CİNSEL SALDIRI SUÇU HAKKINDA YARGITAY KARARLARI NELERDİR?
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 14. Ceza Dairesi “2019/637 E. , 2021/139 K.” Sayılı kararında mağdurun çekingen davranıp yüksek sesle tepki vermek yerine sanığa ters bir şekilde bakmasını rahatsızlığı net olarak ifade etmek olarak görüp, mağdurun ikazına rağmen sanığın devam eden davranışını basit cinsel saldırı olarak nitelendirmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 14. Ceza Dairesi “2019/167 E. , 2020/11 K.” Sayılı kararında sanığın kendisinin ve mağdurun kıyafetlerini çıkarmaya çalışmasını, mağduru yatağa itmesini, mağdurun direnci nedeniyle onu kıyafetlerini çıkarmadan da ilişkiye girebileceklerine zorlamasını nitelikli cinsel saldırı saymış; tüm bunlara rağmen mağdurun yardım istemesi nedeniyle failin kaçması sebebiyle de eylemi nitelikli cinsel saldırıya teşebbüs olarak tanımlamıştır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 14. Ceza Dairesi “2020/218 E. , 2020/496 K.” motor becerilerinde gerilik, sosyal becerilerinde gerilik, dürtü kontrol bozukluğu olan, zeka kapasitesinin yaşıtlarının altında olduğu ve %70 oranında engeli olduğu süresiz bir raporla tespit edilmiş mağdurun, üvey babasının kendisine TCK m. 102 gereğince basit cinsel saldırıda bulunduğu iddiasını, mağdurun ifadesinde çelişkiler ve tutarsızlıklar bulunması, Adli Tıp raporlarında ifadeyle paralel bulgulara rastlanmaması, suç duyurusuyla beraber aralarında husumet oluştuğu ve cinsel saldırı suçunu gösteren kesin ve inandırıcı kanıt bulunmaması sebebiyle cezanın infazının durdurulmasına karar vermiştir.

İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisi. Çeşitli sivil toplum kuruluşlarında toplumsal cinsiyet, cinsel suçlar gibi alanlarda gönüllü çalışmalar yürütmekte. Bir süredir Polat & Polat Avukat Ortaklığında öğrenci stajyerlik yapmakla beraber web sitesindeki metinlerin yazılmasıyla ilgileniyor.
Yasal Uyarı
Bu sayfadaki içerikler hukuk fakültesi öğrencileri tarafından hazırlanmış, içeriğin planlaması ve kontrolü büromuz avukatları tarafından yapılmıştır. Bu sayfada yer hazırlanan hukuki bilgiler, hukukçulara ve genel hatlarıyla konu hakkında fikir edinmek isteyen kişilere yöneliktir. Bu bilgilerin doğruluğunu temin etmek için azami çabayı göstermekle birlikte; bilgilerin somut olaya göre geçerliliğinin değişebileceğini veya yasal değişikliklerle güncelliğini yitirebileceğini, avukatlarımızın hukuki görüşleriyle yargılama yetkisine sahip mercilerin görüşlerinin yer yer birbirinden ayrılabileceğini hatırlatmak isteriz.
15 Ekim 2021
Cinsel Saldırı Suçuna Hangi Mahkeme Bakar?
CİNSEL SALDIRI SUÇUNA HANGİ MAHKEME BAKAR?
Cinsel saldırı suçuna hangi mahkemenin bakacağı konusunda basit, nitelikli cinsel saldırı ve suçun sarkıntılık düzeyinde kalması durumları arasında bir ayrım yapmak gerekir. Buna göre suçun, basit ve nitelikli hali Ağır Ceza Mahkemesi; suçun sarkıntılık düzeyinde kalmış hali ise suçun işlendiği yer Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülür.

İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisi. Çeşitli sivil toplum kuruluşlarında toplumsal cinsiyet, cinsel suçlar gibi alanlarda gönüllü çalışmalar yürütmekte. Bir süredir Polat & Polat Avukat Ortaklığında öğrenci stajyerlik yapmakla beraber web sitesindeki metinlerin yazılmasıyla ilgileniyor.
Yasal Uyarı
Bu sayfadaki içerikler hukuk fakültesi öğrencileri tarafından hazırlanmış, içeriğin planlaması ve kontrolü büromuz avukatları tarafından yapılmıştır. Bu sayfada yer hazırlanan hukuki bilgiler, hukukçulara ve genel hatlarıyla konu hakkında fikir edinmek isteyen kişilere yöneliktir. Bu bilgilerin doğruluğunu temin etmek için azami çabayı göstermekle birlikte; bilgilerin somut olaya göre geçerliliğinin değişebileceğini veya yasal değişikliklerle güncelliğini yitirebileceğini, avukatlarımızın hukuki görüşleriyle yargılama yetkisine sahip mercilerin görüşlerinin yer yer birbirinden ayrılabileceğini hatırlatmak isteriz.
15 Ekim 2021
Cinsel Saldırı Suçunun Cezası Kaç Yıldır 2022?
CİNSEL SALDIRI SUÇUNUN CEZASI KAÇ YILDIR 2022?
Cinsel saldırı suçunun basit hali için (TCK m. 102/1) alt ve üst sınır tayin edilmiştir. TCK m. 102/1’e göre fail mağdurun vücut dokunulmazlığını ihlal ettiğinde 5 yıldan 10 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Burada dikkat edilmesi gereken husus cinsel davranışın sarkıntılık düzeyinde kalmasıdır. Sarkıntılık düzeyinde kalan cinsel davranışta suç konusu eylem 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Kanımızca bu duruma hafifletici nitelikli hal demek uygundur.
Cinsel saldırı suçunun nitelikli hali için (TCK m. 102/2) verilecek hapis cezası ise 12 yıldan az olmamalıdır. Yani vücuda organ veya sair cisim sokmak suretiyle cinsel saldırı suçu işleyen kişi en az 12 yıl hapis cezasına mahkûm edilir.
TCK m. 102/3’e göre fail veya mağdurun belirtilen özellikleri taşıması durumunda ise diğer fıkralara göre verilecek hapis cezası yarı oranında arttırılır.
TCK m. 102/4 ise cinsel saldırı suçunun failinin suç için başvurduğu cebir ve şiddetin kasten yaralama suçunun ağır neticelerinden birine sebep olması halinde faile ayrıca kasten yaralama hükümlerinin uygulanmasını düzenler. Son olarak TCK m. 102/5’e göre ise cinsel saldırı suçu sonucu mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölmesi durumunda fail ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm edilir.
Kanunda belirtilen alt ve üst sınırlar arasında failin ne kadar bir cezaya mahkûm edileceği konusu ise hâkimin takdir yetkisi ile ilgilidir. Hakim cezayı tayin ederken somut olayın koşullarına, failin ve mağdurun olayı anlatırken tutarlı olup olmadığına, aralarında herhangi bir husumet bulunup bulunmadığına, hareketlerine; failin adli sicil geçmişine, herhangi bir hafifletici sebep olup olmadığına bakar. Tüm bunları değerlendirip somut olaya göre alt veya üst sınır içerisinde bir ceza tayin eder.

İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisi. Çeşitli sivil toplum kuruluşlarında toplumsal cinsiyet, cinsel suçlar gibi alanlarda gönüllü çalışmalar yürütmekte. Bir süredir Polat & Polat Avukat Ortaklığında öğrenci stajyerlik yapmakla beraber web sitesindeki metinlerin yazılmasıyla ilgileniyor.
Yasal Uyarı
Bu sayfadaki içerikler hukuk fakültesi öğrencileri tarafından hazırlanmış, içeriğin planlaması ve kontrolü büromuz avukatları tarafından yapılmıştır. Bu sayfada yer hazırlanan hukuki bilgiler, hukukçulara ve genel hatlarıyla konu hakkında fikir edinmek isteyen kişilere yöneliktir. Bu bilgilerin doğruluğunu temin etmek için azami çabayı göstermekle birlikte; bilgilerin somut olaya göre geçerliliğinin değişebileceğini veya yasal değişikliklerle güncelliğini yitirebileceğini, avukatlarımızın hukuki görüşleriyle yargılama yetkisine sahip mercilerin görüşlerinin yer yer birbirinden ayrılabileceğini hatırlatmak isteriz.
15 Ekim 2021
Cinsel Saldırı Suçunun Nitelikli Halleri Nelerdir?
CİNSEL SALDIRI SUÇUNUN NİTELİKLİ HALLERİ NELERDİR?
Cinsel saldırı suçunun nitelikli hallerinden biri 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 102. Maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenmiştir. Bu fıkradan da anlaşılacağı üzere cinsel saldırı suçunun nitelikli halinin oluşması için suç konusu eylemin mutlaka vücuda organ veya sair bir cisim sokmak suretiyle gerçekleşmesi gerekmektedir. Günlük dilde çokça “tecavüz suçu” olarak adlandırılsa da Türk hukuk sisteminde böyle bir suç bulunmamakta, bu eylem nitelikli cinsel saldırı suçu olarak adlandırılmaktadır. Bu durumda verilecek ceza basit cinsel saldırı suçundan daha fazladır. Cinsel saldırı suçunun evlilik birliği içinde işlenmesi halinde ise soruşturma ve kovuşturma için mağdur eşin şikâyeti aranmaktadır. Daha öncesinde suçun evlilik birliği içinde işlenmesi cinsel saldırı suçu kapsamına girmemekle beraber artık “evlilik içi tecavüz” de nitelikli cinsel saldırı suçu kapsamındadır.
TCK 102/3’te cinsel saldırı suçuna ilişkin bir diğer nitelikli haller düzenlenmiştir. Bu fıkra açısından belirleyici olan ise bazı maddelerde mağdur, bazı maddelerde ise fail açısından belirli nitelikler aranmasıdır. Örneğin TCK m. 102/3-b uyarınca bir kişinin cinsel saldırı suçunun nitelikli haliyle cezalandırabilmesi için kamu görevlisi olması ve cinsel saldırı suçunu kamu görevinin kendisine sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle işlemiş olması gerekmektedir.
TCK m. 102/5’te ise cinsel saldırı suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşan nitelikli halleri düzenlenmiştir. 102/5’e göre mağdurun suç konusu davranış sebebiyle bitkisel hayata girmesi veya ölmesi durumunda fail aynı zamanda kasten öldürme suçundan dolayı da cezalandırılır. Daha öncesinde bu fıkra hükmünde ek olarak suç konusu eylemin, mağdurun ruh veya beden sağlığını bozması durumu da nitelikli hal kabul etmekteydi. Fakat günümüzde cinsel saldırı mağduru her insanın beden veya ruh sağlığının bozulması olası olduğundan, bu bozulmanın bazen hemen, bazen ise yıllar sonra ortaya çıkma/ tespit edilme ihtimali olduğundan hareketle bu nitelikli hal maddesi kaldırılmıştır.

İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisi. Çeşitli sivil toplum kuruluşlarında toplumsal cinsiyet, cinsel suçlar gibi alanlarda gönüllü çalışmalar yürütmekte. Bir süredir Polat & Polat Avukat Ortaklığında öğrenci stajyerlik yapmakla beraber web sitesindeki metinlerin yazılmasıyla ilgileniyor.
Yasal Uyarı
Bu sayfadaki içerikler hukuk fakültesi öğrencileri tarafından hazırlanmış, içeriğin planlaması ve kontrolü büromuz avukatları tarafından yapılmıştır. Bu sayfada yer hazırlanan hukuki bilgiler, hukukçulara ve genel hatlarıyla konu hakkında fikir edinmek isteyen kişilere yöneliktir. Bu bilgilerin doğruluğunu temin etmek için azami çabayı göstermekle birlikte; bilgilerin somut olaya göre geçerliliğinin değişebileceğini veya yasal değişikliklerle güncelliğini yitirebileceğini, avukatlarımızın hukuki görüşleriyle yargılama yetkisine sahip mercilerin görüşlerinin yer yer birbirinden ayrılabileceğini hatırlatmak isteriz.
15 Ekim 2021
Cinsel Saldırı Suçu Nedir?
CİNSEL SALDIRI SUÇU (TCK m.102)
Son yıllarda cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar çokça konuşuluyor olmakla birlikte bu suçların adı ve tanımıyla ilgili pek çok karışıklık hâlâ süregelmektedir. Cinsel saldırı, cinsel istismar, cinsel taciz suçları sıklıkla birbirine karıştırılmaktadır. Birbirleriyle çok benzer gibi görünmelerine karşın her biri Türk Ceza Kanunu’nda ayrı olarak düzenlenmiştir. Bu karışıklığı bir nebze de olsa gidermek amacıyla bu yazıda sizlere cinsel taciz suçunun ne olduğunu, cinsel taciz suçunun nitelikli hallerini, cinsel taciz suçunun cezasını, bu suça hangi mahkemenin baktığını kısaca anlatacağız.
CİNSEL SALDIRI SUÇU NEDİR?
Cinsel saldırı suçu “5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 102. Maddesinin 1. Fıkrasında” düzenlenmiştir. Cinsel saldırı suçunun kişinin vücut dokunulmazlığının ihlal edilmesi haliyle işlenen şekli basit cinsel saldırı suçu olarak da tanımlanmaktadır. Bu fıkraya göre dikkat edilmesi gereken bazı hususlar vardır. Bunlardan biri cinsel saldırı suçunun işlenmesi için bir kimsenin vücut dokunulmazlığının ihlal edilmesinin yeterli olmasıdır. Yani cinsel saldırı suçuyla korunan hukuksal yararlardan biri kişinin vücut dokunulmazlığıdır. Bununla birlikte artık cinsel suçlarda korunan hukuksal yararın aynı zamanda cinsel özgürlük olduğu da yaygın olarak kabul edilmektedir. Cinsel saldırı suçuyla ilgili düzenlenen ilk fıkrada dikkat edilmesi gereken bir diğer husus ise bu kapsamla sınırlı kalmış bir davranışın şikâyete bağlı olduğudur. Basit cinsel saldırı suçunun işlenmesi durumunda mağdurun şikayetçi olmaması halinde kendiliğinden soruşturma veya kovuşturma başlatılmaz. Cinsel saldırı suçu herhangi bir kimse tarafından işlenebileceği gibi, cinsel saldırı suçunun mağduru da herhangi bir kimse olabilir. Yani bu suçun faili ve mağduru açısından bir cinsiyet ya da farklı herhangi bir özellik aranmaz.

İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisi. Çeşitli sivil toplum kuruluşlarında toplumsal cinsiyet, cinsel suçlar gibi alanlarda gönüllü çalışmalar yürütmekte. Bir süredir Polat & Polat Avukat Ortaklığında öğrenci stajyerlik yapmakla beraber web sitesindeki metinlerin yazılmasıyla ilgileniyor.
Yasal Uyarı
Bu sayfadaki içerikler hukuk fakültesi öğrencileri tarafından hazırlanmış, içeriğin planlaması ve kontrolü büromuz avukatları tarafından yapılmıştır. Bu sayfada yer hazırlanan hukuki bilgiler, hukukçulara ve genel hatlarıyla konu hakkında fikir edinmek isteyen kişilere yöneliktir. Bu bilgilerin doğruluğunu temin etmek için azami çabayı göstermekle birlikte; bilgilerin somut olaya göre geçerliliğinin değişebileceğini veya yasal değişikliklerle güncelliğini yitirebileceğini, avukatlarımızın hukuki görüşleriyle yargılama yetkisine sahip mercilerin görüşlerinin yer yer birbirinden ayrılabileceğini hatırlatmak isteriz.
8 Temmuz 2021
Mesafeli Sözleşmeler Mevzuatına Aykırılık
Mesafeli Sözleşmeler Mevzuatına Aykırılık
Giriş
Günümüzde iletişim araçlarının çeşitlenmesi ve kullanımının yaygınlaşması doğal bir sonucu olarak hukuki işlemlerde tarafların bir araya gelmesi gerekliliği gitgide bir zorunluluk olmaktan uzaklaşmaktadır. Ürün ya da hizmetini alıcısına hızlı ve daha az maliyetli olarak ulaştırmak isteyen işletmelerin önem verdiği uzaktan satış alanında mevzuata uyum sağlanması büyük önem taşır. Tarafların bir araya gelmemelerinin oluşturabileceği olumsuz etkilerin en aza indirilmesini amaçlayan mevzuatın kesin şekli kuralları vardır ve bunlara aykırılık, aralarında idari para cezası uygulamaları da bulunan sonuçlara bağlanmıştır. İşbu yazımızda mesafeli sözleşmeler mevzuatına aykırılığın sonuçlarını internet tabanlı satış şeklini esas alarak, önemli yönleriyle ele alacağız.
Mesafeli Sözleşmenin Tanımı
Mesafeli sözleşmeler 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (“Tüketici Kanun’u ya da Kanun”) ile Mesafeli Sözleşmeler Yönetmeliğinde (“Yönetmelik”) düzenlenir. Yönetmelik tanımı; Satıcı veya sağlayıcı ile tüketicinin eş zamanlı fiziksel varlığı olmaksızın, mal veya hizmetlerin uzaktan pazarlanmasına yönelik olarak oluşturulmuş bir sistem çerçevesinde, taraflar arasında sözleşmenin kurulduğu ana kadar ve kurulduğu an da dahil olmak üzere uzaktan iletişim araçlarının kullanılması suretiyle kurulan sözleşmeler, demekle gerçekleştirir.
Tanımda sözleşmede yer alabilecek üç taraftan söz edilmektedir: satıcı, sağlayıcı, tüketici. Satıcı ve sağlayıcı aynı kişide toplanabileceği gibi satıcı ve sağlayıcının farklı olduğu, sektörde bilinen tabiriyle ‘marketplace’ olarak faaliyet gösteren, satış yapmayan ancak satıcı ve tüketicinin bir araya gelmesini sağlayan sağlayıcı kimlikli işletmeler Yönetmelik’te ‘sağlayıcı’ olarak ifade edilmiştir. Satıcı olmayan sağlayıcıların çevrimdışı perakende sektöründeki alışveriş merkezleri gibi bir işleve sahip olduğu şeklindeki bir benzetme yanlış olmaz. Bununla birlikte belirttiğimiz gibi satıcı ve sağlayıcının aynı kişilikte toplanması da oldukça mümkün ve sık rastlanılır bir durumdur.
Bu aşamada tanım içinde rastladığımız bir başka tabir olan ‘uzaktan iletişim araçları’na da dikkat çekmek gerekir. Günlük hayatta uzaktan erişim araçlarından en çok elektronik posta mesajı ve internet mesafeli sözleşmelerde kullanım alanı bulsa da telefon, televizyon ve mektup da uzaktan erişim araçlarına örnek olarak gösterilebilir.
Mesafeli sözleşmelere dair usul ve esaslar ayrı bir inceleme konusu olup işbu yazımızda yalnızca bu usul ve esaslara aykırılığın sonuçlarından bahsedeceğiz.
Yönetmelik ve Kanun’a Aykırılık
Mesafeli sözleşmeler mevzuatına aykırılığa bağlanan sonuçlar farklı şekillerde karşımıza çıkmaktadır. Her ne kadar akla gelen ilk yaptırım idari para cezası olsa da, bunun yanında mevzuata aykırılığın tüketiciye tanınan fesih hakkı, sözleşmenin kurulmamış sayılması ve cayma hakkının kullanım süresinin uzaması gibi sonuçları da bulunmaktadır.
i. Tüketicinin fesih hakkı: Satıcı için emredici hükümleri ile birtakım teslim süreleri belirlenmiş, bu şekilde tüketiciler koruma altına alınmak istenmiştir. Satıcı ürün teslimi için belli bir süre taahhüt etmeli ve bu süre içinde teslimi sağlamalıdır. Teslim süresi 30 günü aşarsa tüketicinin mesafeli satış sözleşmesini feshetme ve para iade etme hakkı doğar.
ii. Sözleşmenin kurulmamış sayılması: Mesafeli sözleşmelerde imza niteliğindeki teyit prosedürü uzaktan erişim araçları yoluyla yapılır. İnternet üzerinden kurulan sözleşmelerde teyit işleminin ilgili metnin okunarak kabul edildiği açıklamasını taşıyan kutucuğun işaretlenmesi yoluyla gerçekleştirildiğini görürüz.
Tüketicinin yapmakta olduğu işlemle ilgili yeterince bilgilendirilmiş olmasını önemseyen Kanun ve Yönetmelik; belirli bilgileri taşıması zorunlu olan, özet niteliğindeki ön bilgilendirme formunun işlem sonuçlanmadan önce tüketiciye gösterilerek onaylattırılmasını zorunlu kılar. Aksi takdirde sözleşme kurulmamış sayılacak olup tarafların sözleşmeyi ileri sürerek herhangi bir talepte bulunması mümkün olmayacaktır.
iii. Cayma hakkı kullanım süresinin uzaması: Tüketici ürünü satın aldıktan sonra 14 gün içinde gerekçe göstermeksizin iade ederek ödediği tutarı geri alabilir. Hatta bu süreç içindeki olağan kullanımdan kaynaklanan eskime ve bozulmalar da satıcı tarafından kabul edilmelidir. Ön bilgilendirme aşamasında cayma hakkına ilişkin gerekli bilgilerin hiç ya da gereği gibi yer almaması durumunda cayma süresi 14 günlük sürenin bitiminden itibaren 1 yıl uzar. Böyle bir durumda satıcının 1 yıl içinde tüketiciden gelecek cayma talebini reddetme hakkı bulunmayacaktır.
İdari Para Cezaları
İdari para cezaları mesafeli sözleşmeler konusunda uygulanabilecek en güçlü yaptırımdır. Bu yaptırımın caydırıcılığı cezanın tutarından değil, cezanın düzenlemeye aykırı işlem adedi ile çarpılarak hesaplanıyor olmasından kaynaklanır. Bu haliyle idari para cezaları, özellikle yüklü işlem kapasitesi olan satıcı ve sağlayıcılar için önemli bir risk unsuru niteliğini taşır.
İdari para cezasına bağlanan usulsüzlükler aşağıdaki gibi özetlenebilir.
i. Ön bilgilendirmenin hiç ya da gereği gibi yapılmamış olması,
ii. Taahhüt edilen ve en geç 30 gün olabilecek teslim süresinin aşılması,
iii. Mevzuat gerekliliklerinin yerine getirildiğine dair kayıtların tutulmaması ve/veya gerektiğinde tüketici ya da ilgili kuruluşa ibraz edilmemesi.
Satıcı ve sağlayıcının iii. numaralı bentte anılan belge saklama yükümlülüğü işlem tarihinden itibaren 3 yıl olup, belgenin niteliğine göre farklı mevzuatlarda farklı süreler düzenlenmiş olabilir .
İdari para cezaları 2021 yılı için her bir usule aykırı işlem başına 452,- Türk Lirası olup bu tutar yıllık olarak güncellenmekte ve Resmi Gazete’de ilan edilmektedir. Para cezası işlem adediyle çarpılıyor olsa da cezanın uygulandığı gerçek ya da tüzel kişinin önceki yılda elde ettiği brüt gelirin %5’ini aşmamak üzere bir üst sınıra bağlanmıştır.
İdari para cezalarının ödeme süresi 1 ay olup, bu yaptırıma karşı 30 gün içinde idari yargı yoluna başvurulabilir. Ancak yargı yoluna gidilmesi cezanın ödenmesi gerekliliğini durdurmayacak olup, cezanın süresi içinde ihtirazı kayıtla ödenmesi ve ardından gerekli görülürse idari dava yoluna gidilmelidir.
DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
Türk Hukuku kötüye kullanıma açık olan ve genellikle güçlü işletmeler ile yalnız ve güçsüz olduğu kabul edilen tüketiciler arasında olanlar gibi güç dengesinin eşit dağılmamış olduğu hukuki ilişkilerde kamu düzenini korumak gayesiyle kesin, detaylı ve açık yaptırımlara bağlanan hukuki düzenlemeler yapma eğilimindedir. Mesafeli sözleşmelere ilişkin mevzuat da bu türlü bir altyapıya sahip olduğundan tarafların özellikle satıcı ve sağlayıcının operasyonunu kurma ve yürütme sırasında hukuki destek almasının önemine dikkat çekmek istiyoruz. Bu kapsamda tüketiciler de mesafeli bir sözleşme ile kurdukları hukuki işlem nedeniyle zarar gördüklerini iddia ettiklerinde bireysel çabalarıyla ulaşamadıkları sonuçlara hukuki destek alarak ulaşma imkanına sahip olabilirler.
Avukat Ceren Erdoğdu
Polat & Polat Avukatlık Ortaklığı

8 Temmuz 2021
Yeni Koronavirüs (Covıd-19) Salgınının Ekonomik ve Sosyal Hayata Etkilerinin Azaltılması Hakkında Kanun
Yeni Koronavirüs (Covıd-19) Salgınının Ekonomik ve Sosyal Hayata Etkilerinin Azaltılması Hakkında Kanun
Konu : Yeni Koronavirüs (Covıd-19) Salgınının Ekonomik ve Sosyal Hayata Etkilerinin Azaltılması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun (Sayı: 7244, Yürürlük Tarihi: 17.04.2020)
I. GİRİŞ
Yeni Koronavirüs (Covıd-19) Salgınının Ekonomik ve Sosyal Hayata Etkilerinin Azaltılması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun (“Torba Yasa”) 17.04.2020 tarihli Resmî Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Torba Yasa adından da anlaşılacağı üzere Covid-19 salgının etkilerinin azaltılması amaçlanırken, düzenlemeler dizisi ile öngörülen tedbirler büyük ölçüde ekonomik hayata ilişkindir. Birkaç başlık altında toplanabilecek bu düzenlemelerden iş sözleşmelerini ilgilendiren konuları aşağıda inceleyeceğiz.
II. İŞVERENİN TEK TARAFLI ÜCRETSİZ İZNE ÇIKARMA HAKKI
“Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç aylık süreyi geçmemek üzere işveren işçiyi tamamen veya kısmen ücretsiz izne ayırabilir. Bu madde kapsamında ücretsiz izne ayrılmak, işçiye haklı nedene dayanarak sözleşmeyi fesih hakkı vermez.”
Ücretsiz izin kavramı bugüne kadar işçinin talebi ve işverenin kabulüne bağlı olarak mümkündü. Hatta doğum izni, ücretli izinde yol izni ve bedelli askerlik gibi durumlarda ise işverenin, bu talebi reddetme hakkı bulunmuyordu. Torba Yasa ile Türk Hukuku’nun işçi işveren ilişkisindeki düzenlemelerindeki genel bakış açısı olan zayıf işçiyi koruma prensibinin geçici süreyle devre dışı bırakılmış olduğunu görüyoruz. Buna göre 17.04.2020 itibariyle işverenler çalışanlarını kısmen ya da tamamen ücretsiz izne çıkarabilecekler. Bu uygulama için çalışanların onayı alınması gerekmediği gibi, ücretsiz izin süresi en fazla üç ay olabilecektir. Bununla birlikte daha önceki durumun aksine işverenin bu türlü bir uygulamasıyla karşı karşıya kalan çalışan iş sözleşmesini haklı sebeple feshederek kıdem tazminatı talep edemeyecektir.
İşveren tarafından ücretsiz izne çıkarılan çalışan kısa çalışma ödeneğinden faydalanamıyorsa kendisine işsizlik fonundan günlük 39,24 Türk Lirası tutarında destek ödemesi yapılacak. Anılan destek ödemesi 30 gün üzerinden hesaplandığında aylık 1.177,-TL gibi bir tutara denk gelirken, dört kişilik bir ailenin çalışan tek bireyinin ücretsiz izne çıkarılması durumunda geçim sıkıntısının yaşanması da muhtemel görünüyor.
Bahsedilen destek ödemesinden ücretsiz izne çıkarılanların yanında 15.03.2020 tarihinden önce işsizlik ödeneğine hak kazanacak biçimde iş akdi sona eren ancak Torba Yasa ile işsizlik maaşı alma hakkı kaldırılan kişiler de yine üç ayı geçmemek üzere bu desteği alabilecekler.
Ücretsiz izne ayrılan işçilerin çalıştırıldığının tespit edilmesi halinde ise işverenlere çalışan başına ve çalıştırılan ay başına aylık brüt asgari ücret kadar ceza kesileceği ve çalışana yapılmış olan nakdi destek ödemesinin de faizi ile birlikte iadesinin talep edileceği düzenlenmiştir.
III. KISA ÇALIŞMA ÖDENEĞİ
Kısa çalışma ödeneği ile ilgili başvuru sayısının çokluğu ve İşkur’un altyapısının bu denli yoğun bir başvuruya hazırlıklı olmaması sebebiyle kısa çalışma ödeneği başvurularına cevap verilemiyor ve bir süre daha verilemeyeceği anlaşılıyor. Bu nedenle süreci hızlandırmak adına kısa çalışma ödeneği başvurularının uygunluk denetiminin belgeler incelenerek yapılmaksızın beyan esasıyla kabul edileceği hüküm altına alındı. Ancak ödenek talebi kabul edilenlerin daha sonra verdikleri bilgi ve belgelerinde hata olduğunun tespiti halinde yapılan ödemelerin iade edileceği düzenleniyor.
IV. İŞ SÖZLEŞMESİNİN FESHİNE GETİRİLEN SINIRLANDIRMALAR
İş sözleşmeleri Torba Yasa’nın yürürlük tarihi olan 17.04.2020’den itibaren üç ay süreyle iş sözleşmeleri işveren tarafından sadece ‘ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller’ nedeniyle feshedilebilecek. Bu yasağa uymamanın yaptırımı ise işçi başına bir aylık asgari ücret tutarında idari para cezasına bağlanmıştır.
Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan halleri şöyle sıralanır:
İş sözleşmesi yapıldığı sırada bu sözleşmenin esaslı noktalarından biri için gerekli vasıflar veya şartlar kendisinde bulunmadığı halde bunların kendisinde bulunduğunu ileri sürerek, yahut gerçeğe uygun olmayan bilgiler veya sözler söyleyerek işçinin işvereni yanıltması.
İşçinin, işveren yahut bunların aile üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak sözler sarfetmesi veya davranışlarda bulunması, yahut işveren hakkında şeref ve haysiyet kırıcı asılsız ihbar ve isnadlarda bulunması.
İşçinin işverenin başka bir işçisine cinsel tacizde bulunması.
İşçinin işverene yahut onun ailesi üyelerinden birine yahut işverenin başka işçisine sataşması, işyerine sarhoş yahut uyuşturucu madde almış olarak gelmesi ya da işyerinde bu maddeleri kullanması.
İşçinin, işverenin güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek sırlarını ortaya atmak gibi doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarda bulunması.
İşçinin, işyerinde, yedi günden fazla hapisle cezalandırılan ve cezası ertelenmeyen bir suç işlemesi.
İşçinin işverenden izin almaksızın veya haklı bir sebebe dayanmaksızın ardı ardına iki işgünü veya bir ay içinde iki defa herhangi bir tatil gününden sonraki iş günü, yahut bir ayda üç işgünü işine devam etmemesi.
İşçinin yapmakla ödevli bulunduğu görevleri kendisine hatırlatıldığı halde yapmamakta ısrar etmesi.
İşçinin kendi isteği veya savsaması yüzünden işin güvenliğini tehlikeye düşürmesi, işyerinin malı olan veya malı olmayıp da eli altında bulunan makineleri, tesisatı veya başka eşya ve maddeleri otuz günlük ücretinin tutarıyla ödeyemeyecek derecede hasara ve kayba uğratması.
V. DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
Covid-19 salgınının sebep olduğu endişe ortamı ilk aşamada sağlık kaynaklı olsa da ikinci aşamada ekonomik hayatın sürdürülebilirliği noktasındaki kaygılar hemen ardından izliyor.
Ekonomik düzenin korunmasına yönelik düzenlemelerin işçi – işveren boyutu incelendiğinde ilk anda taraflarının her ikisinin de ayrı bakımlardan desteklenme amacı taşındığı görülse de, idari para cezalarının sembolik denilebilecek derecede düşük olması, işveren feshi yasaklanırken istisna gösterilen ‘ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan hallerin’ aslında günümüzde yapılan fesihlerin çok büyük bir kısmının sebebi olduğu görülse de sosyal devlet anlayışı ile çelişen biçimde işverenin salgın süresince ayakta kalmasının amaçlandığı görülmektedir.
Torba Yasa ile ayrıca yukarıda birkaç kez atıfta bulunulan üç aylık sürelerin altı aya kadar çıkarılması yetkisi Cumhurbaşkanına tanınmıştır. Salgının ilerleme durumu dikkate alınarak bir gerileme olmaması ve/veya ekonomik hayatın salgın öncesi hareketliliğine ulaşamaması durumunda uzatma yoluna gidileceğinin işareti verilmiştir.
