22 Nisan 2022
Tüketici Hakem Heyeti
Tüketici Hakem Heyeti
6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (TKHK ) ile birlikte tüketici işlemleri ve tüketiciye yönelik uygulamalardan dolayı ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümünde, belirlenen parasal sınırın altındaki uyuşmazlıklarda tüketici hakem heyetlerine başvurulmasının zorunlu olması ve tüketici hakem heyetleri kararlarının, İcra ve İflas Kanununun ilamların yerine getirilmesi hakkındaki hükümleri uyarınca yerine getirilmesi düzenlenmiştir.
Sürekli artış gösteren tüketici işlemlerinden doğan uyuşmazlıklara daha az masraflı, kolay, hızlı ve etkili çözümler sunulması amaçlanmıştır. Böylelikle yargı üzerindeki yük de biraz daha hafiflemiştir. Tüketicilerin belirlenen parasal sınırın altındaki uyuşmazlıklar için tüketici mahkemelerine başvuramaması ve itiraz edilmeyen tüketici hakem heyeti kararlarının kesin hale gelmesi sonucu tüketici hakem heyetleri kararlarının denetimini ve bu kararlara karşı itiraz usulü dolayısıyla daha önemli bir duruma gelmiştir.
TKHK m. 66/1 uyarınca Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’na, tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara çözüm bulmak amacıyla il merkezlerinde ve yeterlilik şartları yönetmelikle belirlenen ilçe merkezlerinde en az bir tüketici hakem heyeti (THH) oluşturma görevi verilmiştir.
THHY m. 9/1 uyarınca THH üyelerince bulunması gereken zorunlu şartlar; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak, 18 yaşından küçük olmamak, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin (5) numaralı alt bendinde düzenlenen şartları taşımak, kamu haklarından mahrum bulunmamak, en az dört yıllık fakülte mezunu olmaktır.

9 Nisan 2022
Eda Davası
Eda Davası
Mahkemeden istenen hukuki korumaya göre dava çeşitleri üçe ayrılmaktadır. Eda davaları, Tespit davaları ve İnşai davalar. Konumuz olan eda davası en eski ve en çok başvurulan dava türü olmakla beraber davacı, eda davasını davalının bir şeyi yapmaya, vermeye ya da yapmamaya mahkum edilmesini talep ettiği durumlarda açmalıdır. Eda davasını açacak olan davacının, öncelikle hukuki yararı olmalı ve dava konusu bu hakkın ya da hukuki ilişkinin varlığını ispat etmelidir. Eda davası neticesinde hukuki ilişkinin var olup olmadığı da tespit edilmiş olacaktır. Dolayısıyla tespit davası ile istenen hukuki koruma, eda davası ile de elde edilebilecekse ayrı bir tespit davası ikame edilemez çünkü hem zaman hem de para kaybına sebep olacağından usul ekonomisine ters düşecektir.
“Yargıtay 22. Hukuk Dairesi, 10.05.2013 tarihli ve 2013/7370 E., 2013/10393 K. sayılı kararı;
Usul Hukukuna göre eda davası açılmasının mümkün olduğu durumlarda tespit davası açılamaz.
Somut olayda, işverenin nakil ile ilgili işlemlerine karşı iptal veya tespit davası açılamayacağı, şayet bu nakil durumu işçiye eda davasına konu edilebilecek bir hak veriyorsa, o konuda eda davası açılabileceği, çünkü eda davası açılabilecek hallerde tespit davasının dinlenemeyeceği düşünülmeden, mahkemece tespit niteliğinde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.”
- Eda davasının kabulüne ilişkin hükümde hem tespit hem de eda hükmüne yer verilmelidir zira kurulan hüküm neticede İİK m.24 gereğince icraya konu olabilecektir ayrıca aynı taraflar arasında aynı hukuki ilişkiye dayanarak açılan ikinci bir davada kesin hüküm teşkil edecektir. Eda davasının reddi hükmü, bir tespit hükmü olup söz konusu olduğu durumda; yargılama giderleri dışında hükmün ilamlı icraya konu edilmesi söz konusu olmayacaktır.
- Eda davasının bir şeyi yapmaya ya da vermeye mahkum edilmesi hallerinde açılabileceğinden yukarıda bahsetmiştik. Eda davasının konusu bir miktar para ise ve bu para alacağı için mahkemeden ihtiyat-i tedbir kararı alınmışsa, kararın uygulanmasından itibaren 7 gün içinde eda davası açılarak bu hak korunacaktır. İhtiyat-i haciz uygulanan miktar ile kısmi dava açılan miktarın farklı olması halinde alacağın dava edilmemiş kısmı için ihtiyat-i haciz kendiliğinden hükümsüz hale gelecektir.
- HMK m.107/1 hükmündeki koşulları taşıyan belirsiz alacak davası eda davası türüdür.
Belirsiz alacak davası açılabilme şartları;
1) Talep sonucunun miktarının belirlenmesinin imkânsız veya davacıdan beklenemeyecek olması
2) Dava Dilekçesinde Geçici Talep Sonucunun Belirtilmesi
3) Talep Sonucunun Kesin Olarak Belirlenmesi
Kanun hükmü gereğince, alacak miktarı davacı tarafından kesin ve net bir biçimde belirlenebilecek haldeyken belirsiz alacak davası açılmışsa, mahkeme tarafından usulen, dava şartı yokluğu sebebiyle reddedilmelidir. Hukuki koruma, eda davasından daha basit bir yolla sağlanabilecekse hukuki yarar yoktur. Kanunda açık halde ayrıca bir mahkeme hükmüne lüzum olmadığının belirtildiği hallerde de eda davası açmakta hukuki yarar bulunmamaktadır.
İstanbul BAM 18. Hukuk Dairesi, 06.04.2017 tarihli ve 2017/400 E., 2017/386 K. sayılı kararında;
“6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 107/1. maddesinde; davanın açıldığı tarihte, alacağın miktarının, yahut değerinin tam ve kesin olarak belirlenmesi kendisinden beklenilemeyeceği veya bunun imkansız olduğu hallerde, alacaklının, hukuki ilişki ile asgari bir miktar ya da değer belirterek belirsiz alacak davası açabilmesi kabul edilmiştir. Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirleyebilmesi mümkün olmamalı ya da bunun objektif olarak imkansız olması gereklidir. Açılacak davanın miktarı biliniyor veya tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü, her davada arandığı gibi, burada da hukuki yarar aranacaktır. Böyle bir durumda hukuki yararın bulunduğundan söz edilemez. Özellikle kısmi davaya ilişkin yeni hükümlerde dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan dava değerinin tespiti mümkün olan hallerde bu yola başvurulması kabul edilemez. Belirsiz alacak davası açılması halinde, alacaklı, tüm miktarı belirtmesi dahi davanın başında hukuki ilişkiyi somut olarak belirtmek ve tespit edebildiği ölçüde asgari miktarı göstermek durumundadır.

29 Mart 2022
Yetkisizlik
Yetkisizlik
Bu makalede yetkisizlik kararının ne olduğuna ve hukuki niteliğine değinilecektir. Sıklıkla karşılaştığımız yetkisizlik kararını mahkemelerin hangi durumlarda verebileceği, yetki itirazını tarafların hangi durumlarda ileri sürebileceği ve yetkisizlik kararının doğru olmadığını düşünen tarafların hangi yollara başvurabileceği anlatılacaktır. Son olarak ise yetkisizlik kararına örnek teşkil edebilecek Yargıtay içtihatlarına yer verilecektir.
Yetkisizlik Kararı Vekalet Ücreti
Yetkisizlik kararı verildikten sonra vekalet ücretinin hangi mahkeme tarafından verileceği yahut yetkisiz mahkemenin vekalet ücretine hükmetmesinden sonra dosyanın yetkili mahkemeye gönderilmesiyle tekraren vekalet ücretine hükmedilmesinin mümkün olup olmadığı hususu da sıklıkla uyuşmazlık konusu olmaktadır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “esastan sonuçlanmayan davada yargılama gideri” başlıklı 331. Maddesinin 2. Fıkrasına göre bir mahkeme yetkisiz yahut görevsiz olduğuna karar verdikten sonra davaya başka bir mahkeme bakmaya devam ederse yargılama giderlerini -dolayısı ile vekalet ücretini- belirleme yetkisi yeni mahkemenindir. Ancak yetkisizlik / görevsizlik kararından sonra davaya bakmaya devam edilmemişse bu noktadan sonra yargılama giderlerine -dolayısı ile vekalet ücretine- hükmedebilecek olan yetkisiz / görevsiz mahkemedir.
Nitekim Yargıtay da içtihatlarında yetkisizlik kararını bir ara karar olarak nitelendirmekle beraber tarafları nihai bir çözüme ulaştırmadığından hareketle vekalet ücretine hükmetmenin davaya bakan mahkemece yerine getirilmesi gerektiğini belirtmektedir.
Yetkisizlik Ne Demek
Yetki, bir yargı kolu içinde uyuşmazlık yahut suçun hangi yer mahkemesinde bakılması gerektiği; yani hangi yer mahkemesinin görev alanına girdiği konusudur. Uygulamada sıklıkla yanlış mahkemede dava açılması durumuyla karşı karşıya kalınabilmektedir. Bu durumda mahkemenin verdiği karar ise yetkisizlik kararıdır. Yani yetkisizlik kısaca açılan mahkemenin somut olayda davaya bakmakla yetkili olmaması durumudur.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 6. Maddesine göre hukuk davalarında genel yetkili mahkeme davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihte mevcut bulunan yerleşim yeri mahkemesidir.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 12. Maddesinin 1. Fıkrasına göre ise ceza mahkemelerinde genel yetkili mahkeme suçun işlendiği yer mahkemesidir.
Yetkisizlik Kararı Üzeri Dosyanın Yetkili Mahkemeye Gönderilmesi
Yetkisizlik kararı verildikten sonra bu kararın kesinleşmesinden önce tarafların itiraz edebilmesi için taraflara bir süre tanınmaktadır. (Yetkisizlik kararına karşı itiraz ayrı bir başlıkta detaylı olarak incelenecektir.) Şayet taraflar süresi içinde yetkisizlik kararına itiraz etmezlerse bu karar kesinleşir. Kanun yoluna başvurulmayarak yani itiraz edilmeyerek kesinleşen kararlarda kararın kesinleştiği tarihten itibaren; yetkisizlik kararı en başından beri kesin hüküm teşkil eder nitelikte ise bu yetkisizlik kararının tebliğinden itibaren; kanun yoluna başvurulmuş şayet başvuru reddedilmiş ise başvurunun reddi kararı tebliğ edildikten sonra iki hafta içinde taraflardan biri yetkisizlik kararı veren mahkemeye başvurup dosyanın yetkili mahkemeye gönderilmesini talep etmek zorundadır. Şayet bu başvuru süresi içinde yapılmadığı takdirde dosya açılmamış sayılır ve bu kararı yetkisiz mahkeme re’sen verir. (Hukuk Muhakemeleri Kanunu madde 20/1)
Yetkisizlik Kararına İtiraz
Yetkisizlik kararı verildikten sonra tarafların her biri bu kararın doğru yani hukuka uygun olmadığından hareketle yetkisizlik kararına itiraz edebilirler. Nitekim ceza davalarında da yetkisizlik kararına itiraz edilebileceği Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 18. Maddesinin 3. Fıkrasında açıkça belirtilmiştir.
Yetkisizlik kararına itiraz, uygulamada sıklıkla “yetkisizlik itirazı” olarak bilinen, yetkisizlik kararına karşı itiraz dilekçesi verilmesi suretiyle yapılır. Fakat unutulmaması gereken önemli bir nokta şudur ki yetkisizlik kararına itiraz edilebilmesi için kararın kanun yoluna açık olması yani yetkisizlik kararının verildiği andan itibaren kesin olmaması gerekmektedir.
Yetkisizlik Kararına Karşı Kanun Yolu
Yetkisizlik kararı verilmesi üzerine taraflardan biri bu kararın yerinde olmadığını düşünüyorsa yetkisizlik kararına karşı süresi içinde kanun yoluna başvurabilir. Yetkisizlik kararlarına karşı istinaf kanun yoluna başvurulabilir. Ancak yetkisizlik kararına karşı kanun yoluna başvurmak için dava konusunun değerinin o yıl için belirlenmiş parasal sınırın üzerinde olması gerekmektedir. Aksi halde kanun yoluna başvurmak mümkün değildir. İstinaf başvurusu üzerine mahkeme itirazı red ya da kabul eder. Mahkemenin kararı ne şekilde olursa olsun istinaf kararı kesindir, bu karara karşı kanun yoluna gitmek mümkün değildir.
Daha önce de belirttiğimiz gibi şayet taraflardan biri yetkisizlik kararına karşı kanun yoluna başvurmuş ve istinafta bu itiraz reddedilmiş ise, başvurunun reddi tarihinden itibaren iki hafta içinde yetkisizlik kararını veren mahkeme başvurarak dosyanın yetkili mahkemeye gönderilmesi talep edilmelidir. Aksi halde dava açılmamış sayılacaktır.

29 Mart 2022
İhtiyati Tedbir
İHTİYATİ TEDBİR
İhtiyati tedbir, ihtiyati haciz, delil tespiti ve yürütmenin durdurulması gibi geçici hukuki koruma yollarındandır. Yargısal bir işlem olan ihtiyati tedbir, açılmış veya açılacak bir davaya ilişkin olarak talep edilebilmektedir.
İhtiyati tedbir kesin hükmün sonucuna kadar, hükmün infazını engelleyecek tehlikeyi ortadan kaldırmak amacı taşıyan geçici bir hukuki korumadır. İhtiyati tedbir ile birlikte taraflar arasındaki davaların konusuz kalmasını engellenir.
HMK m. 390 uyarınca ihtiyati tedbir talep eden taraf, talep dilekçesinde ilgili ihtiyati tedbir nedenini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmekle yükümlüdür.
İHTİYATİ TEDBİR NEDİR?
İhtiyati tedbirin önemli bazı hukuki özellikleri vardır ve bunlar HMK m.389’da düzenlenmiştir. Asıl davadaki maddi hukuk talebi ihtiyati tedbir kurumu ile birlikte güvence altındadır. Dava konusu hakkın korunmasını nihai kararın kesinleşmesine kadar koruyan ihtiyati tedbir kurumu temel bir yargısal hak olan hukuki dinlenilme hakkına bir istisna teşkil eder. Çünkü HMK m. 390/2’de hemen karar verilmediği takdirde hukuki korumanın sağlanamayacağı hallerde karşı taraf dinlenilmeden de ihtiyati tedbire karar verilebilmesine imkan tanınmaktadır.
Davanın karşı tarafının hukuki korumadan haberdar olması, hukuki korumanın etkisiz hale gelmesine neden olabilir. Davanın taraflarından birinin dinlenilmeden ihtiyati tedbire karar verilmesi hukuki dinlenilme hakkının tamamen ortadan kalktığı anlamına gelmez çünkü bu durumda dinlenilmeyen tarafa ihtiyati tedbir kararına itiraz etme hakkı tanınmıştır. İhtiyati tedbir kararı verildikten sonra da yokluğunda karar verilen taraf dinlenilmektedir. Ayrıca karşı tarafın dinlenilmemesi, ihtiyati tedbir talep edenin haklarının derhal korunması zorunluluğundan dolayıdır.
Kanunda aksi belirtilmediği taktirde yargılama sürecince tam ispat aranmaktadır. Çünkü hakim ilgili uyuşmazlık hakkında tam bir kanaate varıp ondan sonra karar vermektedir. Hakimin yaklaşık bir ihtimalle karar vermesi hukuka uygun olmayacaktır fakat HMK ile bazı hallerde hakime yaklaşık ispatla yetinme imkanı getirilmiştir. Çünkü ihtiyati tedbir kararı alırken hakimin, hızlı davranılması gereken hallerde tüm delilleri inceleyecek ve karşı tarafın savunmasını alabilecek kadar zamanı olmayabilir .
Davanın karşı tarafı dinlenilmeden ihtiyati tedbire karar verilmesi ve ihtiyati tedbir kararı için yaklaşık ispatın yeterli görülmesi, verilen tedbir kararının hatalı olabilme riski vardır ancak, bu kararların geçici nitelikte olması, durumu hukuka uygun hale getirmektedir.
İHTİYATİ TEDBİR ŞARTLARI
HMK’da ihtiyati tedbirin şartları genel olarak düzenlenmiştir. Hakim her somut olayda bu şartların gerçekleşip gerçekleşmediğini incelemekle yükümlüdür.
İlk şart ihtiyati tedbire konu bir hakkın mevcut olmasıdır. İhtiyati tedbirin ikinci şartı ise, HMK’nın öngördüğü bir ihtiyati tedbir sebebinin mevcut olmasıdır. Bu sebepler HMK m. 389 uyarınca hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zor olması, hakkın elde edilmesinin tamamen imkansız hale gelmesi, gecikme sebebiyle bir sakıncanın veya ciddi bir zararın doğmasıdır.
Bununla birlikte, ihtiyati tedbir talebinde bulunan tarafın, taraf ehliyeti ile dava ehliyetine sahip olması ve ihtiyati tedbir talep etmekte hukuki yararının bulunması gerekmektedir.
Örneğin, taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu bir malın ayıplı olmasından dolayı ise, taraflardan birinin taşınmazı üzerinde ihtiyati tedbire karar verilemez. Taşınmaz üzerinde ihtiyati tedbir konulması ancak uyuşmazlık konusunun ilgili taşınmaz olması durumunda mümkün olacaktır. Aksi durumda uyuşmazlık konusu dışında taşınmaz üzerine tedbir konulması para alacağının temini amacıyla yapılan bir başka geçici hukuki koruma olan ihtiyati haczin konusuna girecektir.
İhtiyati tedbir talepleri incelenirken talebin haklılığı konusunda bir kanıya varılması gerekmektedir. Bu noktada, istemin haklı olduğunun kuvvetle muhtemel görünmesi, bir başka deyişle tarafın haklılığını yaklaşık olarak ispat etmesi yeterli olacaktır.
İhtiyati tedbir kararına esas davanın sonucunu etkilemeyecek şekilde karar verilmelidir. Nitekim Yargıtay da davanın ve uyuşmazlığın esasını çözer şekilde ihtiyati tedbir kararının verilemeyeceğini belirtmiştir.
İHTİYATİ TEDBİR KARARI
İhtiyati tedbir dava açılmadan önce veya dava açıldıktan sonra talep edilebilir. İhtiyati tedbir dava açılmadan önce davanın esası hakkında hangi mahkeme görevli ve yetkili ise o mahkemeden, dava açıldıktan sonra ise asıl davanın görüldüğü mahkemeden talep edilir.
İhtiyati tedbir şartlarının oluşması halinde mahkeme talebi kabul ederek, ihtiyati tedbire karar verecektir. Diğer tüm mahkeme kararlarında olduğu gibi bu karar hem taraflar hem de menfaati etkilenen üçüncü kişiler bakımından bağlayıcıdır.
İhtiyati tedbir kararının içeriğinin nasıl olması, hangi unsurların yer alması kanunda düzenlenmiştir. HMK m.391/2 uyarınca ihtiyati tedbir kararında; “a)İhtiyati tedbir talep edenin, varsa kanuni temsilcisi ve vekilinin ve karşı tarafın adı, soyadı ve yerleşim yeri ile talep edenin Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, b)Tedbirin, açık ve somut olarak hangi sebebe ve delillere dayandığı, c)Tereddüde yer vermeyecek şekilde, neyin üzerinde ve ne tür bir tedbire karar verildiği, d)Talepte bulunanın, ne tutarda ve ne türde bir teminat göstereceği yazılır.”
İHTİYATİ TEDBİR NASIL KALDIRILIR?
İhtiyati tedbir talebinin ardından mahkemece yapılacak inceleme sonunda ihtiyati tedbir talebi şartları mevcut değilse veya kanunun aradığı ölçüde ihtiyati tedbir konusu hak ispat edilememişse ihtiyati tedbir talebi reddedilir. İhtiyati tedbir talebinin reddi halinde itiraz yoluna başvurulabilir. HMK m. 341/1 uyarınca itiraz talebinin ardından verilen karara karşı başvurulacak kanun yolu istinaftır. Çünkü Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kurulu 21.02.2014 tarihinde verdiği içtihadı birleştirme kararı ile ihtiyati tedbir talebinin reddi ve bu taleplerin kabulü halinde itiraz üzerine verilecek kararlara temyiz yolunu kapatmıştır.
İhtiyati tedbir talebinin reddi üzerine doğrudan istinaf kanun yoluna başvurulabileceği gibi, ilk derece mahkemesinin ihtiyati tedbir talebinin kabul etmesinin ardından ancak itiraz üzerine verilecek karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulabilir.
HMK m. 394 uyarınca itiraz yolu için belirlenen süre tedbir kararının verilmesi ile değil, tedbirin uygulanmasında karşı tarafın hazır bulunduğu hallerde, tedbirin uygulanmasından itibaren; hazır bulunmadığı hallerde ise tutanağının kendisine tebliği ile başlar.
İhtiyati tedbir kararına itiraz hakkı, taraflar arasında sadece tedbir kararı verilirken dinlenmeyen tarafa tanınmıştır. İhtiyati tedbir kararı verilmesi sırasında dinlenmemiş olan tarafa sonradan itiraz hakkı tanınması; menfaat dengesinin sağlanması, hukuki dinlenilme hakkı ve silahların eşitliği ilkesi bakımından da yerindedir.
İtiraz, bir kanun yolu değil, hukuki dinlenilme hakkı tanıyan özel bir hukuki çaredir. İtiraz sebepleri ise kanunda açıkça sayılmıştır. İtiraz sebeplerinden birincisi, tedbir şartlarının gerçekleşmemiş olmasıdır. Bu kavram hem ihtiyati tedbire esas teşkil eden hakkı hem de tedbir sebeplerini kapsamaktadır. İkinci itiraz nedeni ise teminata itirazdır. Orantısız bir teminat veya teminat gösterilmesine gerek olup olmaması noktasında itiraz gündeme gelecektir. Bir başka itiraz sebebi ise yetkidir. Mahkemenin yetkisine itiraz, göreve itiraz kavramını da kapsamaktadır. Üçüncü kişiler de, menfaatleri açıkça ihlal edilmesi halinde ihtiyati tedbirin şartlarına ve teminata itiraz edebilirler. Fakat mahkemenin yetkisine itiraz edemezler.
İtirazda yetkili ve görevli mahkeme, ihtiyati tedbir kararı vermiş olan mahkemedir. İtiraz için öngörülen süre bir haftadır ve bu süre hak düşürücü süredir. Karşı taraf tedbir yargılamasına davet edilmeden tedbir kararı verildiyse itiraz süresi, tedbirin uygulanması sırasında taraf huzurdaysa o tarihten itibaren; uygulama sırasında taraf huzurda değilse, uygulamaya ilişkin tutanağın tebliğinden itibaren başlayacaktır. Taraf, ihtiyati tedbiri kendiliğinden öğrendiyse itiraz süresi bu tarihten itibaren başlar.
İtiraz, tedbir kararı veren mahkemeye dilekçe verilmek suretiyle yapılır. İtiraza ilişkin tüm deliller bu dilekçede yer alması gerekir. İtiraz dilekçesi istinaf veya temyiz dilekçesi değildir, kararı veren mahkeme tarafından incelenir ve sonuçlandırılır. Belirtmek gerekir ki ihtiyati tedbir kararı kendiliğinden kalktıysa itiraz hususunun incelenmesine gerek yoktur. Ayrıca aksine karar verilmedikçe itiraz, ihtiyati tedbir kararının icrasını durdurmaz.
HMK m.394/5 uyarınca, karşı taraf dinlenilmeden verilmiş olan ihtiyati tedbir taleplerinin kabulü kararlarına karşı itiraz yoluna başvurulabilir; bu halde başvurulacak kanun yolu istinaftır. Karşı tarafın yokluğunda ihtiyati tedbir talebinin kabul edilmesi durumunda hiç itiraz yoluna başvurulmadan istinaf kanun yoluna başvurulursa, bölge adliye mahkemesi işin esası hakkında karar vermeden istinaf talebinin usulden reddine karar vermelidir. HMK m.362/1 uyarınca bölge adliye mahkemesinin geçici hukuki korumalar hakkında istinaf incelemesi sonucunda verdiği kararlara karşı temyiz yolu kapalıdır.
İHTİYATİ TEDBİR SATIŞA ENGEL Mİ?
Taşınmaz mallar hakkında verilen ihtiyati tedbir kararlarında çoğu zaman taşınmazın başkasına devri yasaklanmaktadır. Fakat taşınmaz için konan ihtiyati haczin kesin hacze dönüşmesi durumunda satılabilir. İhtiyati tedbir talep eden taraf davayı kazanırsa, üzerine tedbir konulmuş olan mal aynen davacıya verilir.
İhtiyati haczi yoluyla el konulan malların satışının talep edilmesi icra takibi kesinleşmeden mümkün değildir. Dolayısıyla, geçici de olsa alacaklı alacağına kavuşamaz. Fakat, eda amaçlı ihtiyati tedbirlerde alacağın geçici olarak ifası söz konusudur.
İhtiyati tedbir kararı taşınmazların rızaya dayalı devir ve temlikini önlemeye yönelik olarak da verilebilir. Fakat, ihtiyati tedbir kararında belirtilmediği sürece icra takibinin sürdürülmesine ve satış işlemlerinin başlatılmasına engel olunamaz. İhtiyati tedbir, taşınmaz mülkiyetinin çekişmeli olduğu hallerde görülür. İhtiyati tedbir konusu mal üzerinde üçüncü bir kişinin hukuka uygun alacak hakkı olduğu takdirde icra yolu ile yapılacak satışın önüne geçmek hak kayıplarına sebep olacaktır. Taşınmazlar hakkında ihtiyati tedbir olarak, uyuşmazlık sonuçlanana kadar devir yasağı kararı verilebilir.
Tapu kaydına mahkemece uygulanmasına karar verilen ihtiyati tedbir taşınmazın rızaen üçüncü kişilere satışını önler. İhtiyati tedbir kararları, sadece malikin taşınmazı üçüncü kişilere rızai devrini ve tasarruflarını engeller. İhtiyati tedbir kararında cebri icrayı kapsadığı belirtilmediği taktirde ilgili taşınmazın üçüncü kişilere cebri icra yolu ile satışını engellemez. Mahkeme tarafından ihtiyati tedbir kararı verilmesi, ihtiyati tedbir konusu mal varlığına yönelik icra takibi yapılmasına engel değildir. Ancak icra takibine itiraz eden borçlu icra takip yasağını içeren ihtiyati tedbir kararını icra dosyasına sunarak icra takibini durdurabilir.
Yargıtay 12. HD., 2016/7095 E., 2017/446 K., 17.01.2017 T., kararı uyarınca ihtiyati tedbir kararı mahiyeti itibariyle sadece borçlunun rızai temlik ve tasarruflarını önleyici nitelikte olup, söz konusu kararın cebri satışı engelleyen herhangi bir hüküm içermediği açıktır. O halde, mahkemece, ihtiyati tedbir kararının mahcuz taşınırların cebri icra yoluyla satışını engellemeyeceği hususu nazara alınarak şikayetin reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle, şikayetin kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsizdir. İhtiyati tedbir kararı mahiyeti itibariyle sadece borçlunun rızai temlik ve tasarruflarını önleyici nitelikte olup söz konusu kararın cebri satışı engelleyen herhangi bir hüküm içermediği açıktır O halde, mahkemece, ihtiyati tedbir kararının mahcuz taşınırların cebri icra yoluyla satışını engelleyeceği hususu nazara alınarak şikayetin reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle, şikayetin kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsizdir şeklinde karar vermiştir.

29 Mart 2022
ESKİ HALE GETİRME DİLEKÇESİ
ESKİ HALE GETİRME DİLEKÇESİ
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun, talebin şekli ve kapsamı başlıklı 97.maddesinde ilk olarak talebin dilekçeyle yapılması gerektiği belirtilerek şekil konusu düzenlenmiş; 2.fıkrada talebe ilişkin dilekçede özel olarak bulunması gereken unsurların talebin dayandığı sebepler ile bunların delil veya emareleri olduğu belirtilerek talebin kapsamı hususuna da açıklık getirilmiştir. Kanunda açıkça düzenlenmemiştir. Ancak eski hale getirme dilekçesinde genel olarak bulunması gereken hususları da dava dilekçesinin genel içeriğinden (m.119) yola çıkarak tespit edilmesi mümkündür.
Dolayısıyla eski hale getirme dilekçesinde, dilekçenin sunulduğu mahkeme, tarafların adı, soyadı, adresi, eski hale getirmenin hangi taraf tarafından talep edildiği (kanuni temsilci ya da vekil tarafından talep edilmekteyse bu husus), dilekçenin konusu, süresinde yapılamayan işlemin ne olduğu, işlemin süresinde yapılamamasına yol açan engellerin yani eski hale getirme sebeplerinin neler olduğuna ve talebin engelin kalkmasından itibaren iki haftalık yasal süresi içerisinde yapılmakta olduğuna ilişkin olgular belirtilmeli; bunlara ek olarak eski hale getirme sebeplerini ve başvurunun süresinde yapıldığını ispatlamak için başvurulan deliller de gösterilmeli ve elde olanlar dilekçeye ekli olarak mahkemeye sunulmalıdır.
Eski hale getirme sebebi olarak dilekçede bulunması gereken olguların eksik olması durumunda yapılan bir talep geçerli bir talep olarak değerlendirilemez. Bu olguların eski hale getirme süresi geçtikten sonra ileri sürülmesi mümkün değildir. Ancak dilekçede yer alan olguları destekleyen, onları açıklamaya ve tanımlamaya yarayan yeni olguların sonradan ileri sürülmesi imkanı bulunmaktadır.
Eski hale getirme talebi bulunan dilekçede konunun açıkça eski hale getirme talebi olarak belirtilmesi şartı yoktur. Başvurunun içeriğinde bulunan olgular eski hale getirme talebinin sebebi olarak değerlendirilebiliyor ve süresinde yapılamayan bir işlemin yapılmak istendiği belirtiliyorsa, yani tarafın eski hale getirme istediği zımnen olarak bile anlaşılabiliyorsa, talebin eski hale getirme olarak nitelendirilmesi ve diğer şartların da bulunması durumunda incelenmesi gerekir.
Dilekçesinde delil ve emareleri göstermeyen ve duruşmada yazdırmayan tarafa, dava dilekçesinde olduğu gibi eksik olan hususların tamamlanması için süre verilmemektedir. Bununla birlikte eski hale getirme dilekçesi herhangi bir harç ve gidere tabi değildir.
Süresi kaçırılan işlem, eski hâle getirme süresi içinde yapılmalıdır. Madde gerekçesine göre “süresinde yapılamayan işlem, şüphesiz eski hâle getirme talebiyle birlikte yapılabilir, buna bir engel yoktur; ancak, bu işlemin eski hâle getirme dilekçesiyle birlikte yapılması zorunlu olmayıp, iki haftalık süre içinde olmak kaydı ile daha sonra yapılması da mümkündür. Dolayısıyla, talepte bulunan, işlemi yapmak için iki haftalık süreye sahiptir.
Elde olmayan bir nedenle verilen kesin süre içinde teminat yatırılmazsa, engelin kalkmasından itibaren iki haftalık süre içinde eski hale getirme istenebilir ve aynı zaman da kişi iki haftalık süre içinde teminatı yatırmış da olmalıdır. Bir diğer örnek ise, kural olarak vekâletname olmaksızın dava açılamamaktadır. Belirlenen bu kesin süre içinde vekâletname verilmez veya asıl taraf yapılan işlemleri kabul ettiğini dilekçeyle mahkemeye bildirmez ise dava açılmamış veya gerçekleştirilen işlemler yapılmamış sayılacaktır.
İlk derece mahkemesinin vermiş olduğu bir nihai karara karşı istinaf süresi kaçırıldığında, hükmü incelemeye bölge adliye mahkemesi yetkili olduğundan eski hale getirme talebi, ilgili bölge adliye mahkemesine yapılmalıdır. Eski hale getirme talebi ile birlikte istinaf gerekçelerini bildiren dilekçenin de eski hale getirme dilekçesi ile birlikte ya da ayrı bir şekilde verilmesi gerekmektedir.
Yargıtayda ileri sürülecek eski hale getirme talebinin yazılı olması zorunludur, ilk derece mahkemelerinde olduğu gibi sözlü olarak ileri sürülememektedir. Yargıtayda verilecek eski hale getirme dilekçesi de harç ve gidere tabi değildir. Eski hale getirme dilekçesi ile birlikte temyiz veya karar düzeltme dilekçesi veriliyorsa bu temyiz ve karar düzeltme dilekçelerine ait harç ve giderlerin yatırılması gereklidir.
İlk derece ve istinaf yargılamalarında, eski hale getirme talebinin ileri sürülebileceği azami süre nihai kararın verilmesi olarak belirlenmiş ise de, bu kuralın istisnasına m.96/2,c.2’de yer verilmiş ve şöyle denmiştir: “Ancak nihai karar bir tarafın yokluğunda verilmişse, tahkikat aşamasında kaçırılan süreler için kararın verilmesinden sonra da eski hale getirme talebinde bulunulabilir”. Örneğin, tarafa tanık listesi sunması için bir haftalık kesin süre verilir, taraf bu süreyi elinde olmayan sebeplerle kaçırır ve mahkeme de tarafın yokluğunda nihai kararını verir ise; taraf, engelin ortadan kalkmasından itibaren iki hafta içerisinde, mahkemeye vereceği eski hale getirme dilekçesi ile, aleyhine olan nihai kararın kaldırılmasını ve sunduğu tanık listesine göre yeniden bir tahkikat yapılarak yeni bir karar verilmesini sağlayabilir.

29 Mart 2022
ESKİ HALE GETİRME DAVASI
ESKİ HALE GETİRME DAVASI
Eski hale getirme talebinin yapılacağı mahkemeyi tespit etmek fazlasıyla önemlidir. Çünkü, talebin yanlış mahkemeye yapılması halinde, eski hale getirme süresi de kaçırılırsa artık eski hale getirme talebi dikkate alınmaz. Yine eski hale getirme süresi hak düşürücü bir süre olduğu ve eski hale getirme bir dava niteliğinde olmaması sebebiyle, talebin yetkisiz mahkemeye yapılması durumunda TBK m.158’de öngörülen ek süreden yararlanılması mümkün olmayacaktır.
Eski hale getirme yoluna başvurma hakkı öncelikle davanın taraflarına aittir. Bu husus, kanun ya da hakim tarafından tayin edilen sürelerin büyük bir çoğunluğunun taraflar için öngörülmesi, sürelere uyulmamasının onlar hakkında usuli sonuçlar doğurması ve dava sonunda verilen kararın kural olarak sadece taraflar hakkında kesin hüküm etkisi doğurması durumlarının birlikte ortaya çıkardığı bir zorunluluktur. Kanuni temsilci veya vekille takip edilen davalarda, kusuru olmaksızın süreyi kaçıran kanuni temsilci ve vekilin de eski hale getirme yoluna başvurması mümkündür.
Eski hale getirme talebinin incelenme yöntemi, Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.100/1’de düzenlenmektedir. Eski hale getirme talebinin ilk derece mahkemeleri ve bölge adliye mahkemelerinde ön sorunlar hakkındaki usule; Yargıtay’da ise temyiz usulüne göre yapılacağı ve inceleneceği belirtilmesi suretiyle eski hale getirme talebinin şekli ve incelenme yöntemi arasında benzerlik bulunmaktadır.

29 Mart 2022
ESKİ HALE GETİRME
ESKİ HALE GETİRME
Hukuk Genel Kurulu’nun bir kararı gereğince eski hale getirme şu şekilde tanımlanmıştır: “Eski hale getirme dileği, geçerli bir işlem için ve elde olmayan nedenlerle, belirli sürenin geçirilmiş olması yüzünden düşen bir hakkın, yeniden elde edilmesi amacına yönelik, Usul Kanununun tanıdığı bir yoldur.
Eski hale getirme, yalnızca usul işlemler için kabul edilmiş bir hukuki yoldur. Bu sebeple, maddi hukukta öngörülen bir hak düşürücü süreyi kaçıran veya zamanaşımı defi ile karşılaşan alacaklının, eski hale getirme yoluna başvurarak, hakkın düşmemiş kabul edilmesini ya da zamanaşımının dolmamış sayılmasını sağlaması mümkün olmayacaktır. Maddi hukukta öngörülen süreler kaçırılmışsa, yine maddi hukukta kabul edilen özel hükümler varsa onlara başvurulabilir. Bu sebeple eski hale iade, yargılama hukukuna dair bir işlem olup yargılama hukukundan olmayan durumlarda, kural olarak eski hale getirme talebinde bulunulamayacaktır.
ESKİ HALE GETİRME HMK
HMK’nın gerekçesine göre “eski hale getirme, elde olmayan bir sebeple, yani kusur olmaksızın gerçekleşen bir sebepten dolayı”, kanunda belirlenen ya da hâkim tarafından tespit edilen kesin süre içinde yapılması gereken işlemi yapamayan tarafın başvurulabileceği bir hukuki yoldur.
HMK m.96 uyarınca eski hâle getirme, işlemin süresinde yapılamamasına sebep olan engelin ortadan kalkmasından itibaren iki hafta içinde talep edilmelidir.
İlk derece ve istinaf yargılamalarında, en geç nihai karar verilinceye kadar eski hâle getirme talebinde bulunmak mümkündür. Ancak, nihai karar bir tarafın yokluğunda verilmişse, tahkikat aşamasında kaçırılan süreler için kararın verilmesinden sonra da eski hâle getirme talebinde bulunulabilir.
HMK m.96’da, eski hâle getirme talebinin hangi süre içinde yapılması gerektiği belirtilmiştir. Bu sebeple, eski hâle getirme talebi, işlemin süresinde yapılamamasına engel olan sebebin ortadan kalkmasından itibaren onbeş (“iki hafta” olarak yasalaşmıştır) gün içinde ileri sürülmelidir.
HMK m.96/2’de ise, ilk derece yargılamasında ve istinaf aşamasında, eski hâle getirme talebinin en geç mahkemece nihaî karar verilmesine kadar ileri sürülmesi esası kabul edilerek, talep için nihaî bir süre getirilmiştir.

29 Mart 2022
İPTAL DAVASINI KİMLER AÇABİLİR?
İPTAL DAVASINI KİMLER AÇABİLİR?
İptal davasını kimlerin açabileceği idari yargıda ehliyet kavramının konusudur. Dava ehliyeti ise Hukuk Muhakemeleri Kanununca medeni hakları kullanma ehliyeti kıstas alınarak belirlenir. Genel dava ehliyeti bir davayı başından sonuna kadar yürütebilme ve usule ilişkin işlemleri yapabilme yeterliliğidir. Medeni hukuk fiil ehliyetine sahip kişilerin dava ehliyetine de sahip olduğunu kabul etmiştir. Öyleyse ayırt etme gücüne sahip, ergin ve kısıtlanmamış kimseler dava ehliyetine sahiptir. Ayırt etme gücüne sahip küçük veya kısıtlılar kişiye sıkı sıkıya bağlı haklarıyla ilgili davalarda tasarruf hakkı kendilerine bırakılan mallarla ilgili davalarda ve sanat veya mesleğin icrasına ilişkin davalarda dava ehliyetine sahiptir. İptal davası açmak isteyen kişide bunların yanı sıra ayrıca özel dava ehliyeti de bulunmalıdır. Özel dava ehliyetinden anlaşılması gereken ise menfaat ihlalidir. Menfaat dava konusu idari işlem ve iptalini isteyen kişi arasında mevcut meşru, ciddi ve güncel bir alakadır.

29 Mart 2022
İptal Davası Nerede Açılır?
İPTAL DAVASI NEREDE AÇILIR?
İdari yargıda açılacak bir davanın nerede açılacağı sorusu idari yargıda yetki meselesinin bir uzantısıdır. İdari yargıda genel yetki kuralı ise 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 32. Maddesinde düzenlenmiş olup iptal davasına konu olmuş idari işlemi ya da idari sözleşmeyi yapan idari makamın bulunduğu yerdeki idare mahkemesi olarak belirlenmiştir. Özel yetki kuralları ise yine aynı kanunun 33-34-35 ve 36. Maddelerinde düzenlenmiş olup atama ve nakil işlemleri için memurun yeni veya eski görev yerindeki idare mahkemesini, kamu görevlilerinin görevlerine son verilmesini, emekli edilmelerini ve görevden uzaklaştırmalarını konu eden iptal davalarında ise kamu görevlisinin son görev yaptığı yer idare mahkemesini, taşınmazlara ilişkin davalarda taşınmazın bulunduğu yer idare mahkemesini taşınır mallara ilişkin davalarda ise taşınır malın bulunduğu yer idare mahkemesini yetkili kılmıştır.

29 Mart 2022
İptal Davası Açma Yetkisi
İPTAL DAVASI AÇMA YETKİSİ
İptal davası açma yetkisinden anlaşılması gereken dava ehliyetidir. İdari yargıda ehliyet idari yargının özelliği gereği pek çok kez davacı olabilme yeterliliğini ifade eder. İdari yargıda ehliyet objektif dava ehliyeti ( dava ehliyeti ) ve sübjektif ehliyet (menfaat ihlali) olarak iki gruba ayrılmıştır. Bir iptal davasında taraf olabilme yeterliliği gerçek ve tüzel kişiler bakımından birtakım farklı özellikler ihtiva eder. Her gerçek kişinin davada taraf olabilme ehliyeti vardır. Tüzel kişiler ise dava ehliyetini de barındıran medeni haklarından kurulduktan sonra yararlanırlar. Bazı kamu kuruluşlarının tüzel kişilikleri olmasa bile bu kuruluşlar kendi görev ve yetki alanlarındaki konularda iptal davası açabilir veya iptal davasının davalısı olabilirler. Dava açabilme yeterliliği yani dava ehliyeti medeni hakları kullanabilme yeterliliğinin bir parçasıdır. İptal davasının da açmaya yetkili kişi tarafından açılması gerekir. Tüzel kişiler adına açılacak iptal davasının tüzel kişiliğin yetkili organı tarafından açılması gerekir.
