8 Temmuz 2021
İstanbul Sözleşmesi ve Feshi
Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi (“İstanbul Sözleşmesi”, “Sözleşme”) Türkiye’de 10.02.2012 tarihinde Bakanlar Kurulu tarafından alınan karar ile 01.08.2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye, 20.03.2021 tarihinde ise Resmi Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararnamesi sözleşmeden çekilmiştir. Yazımızda bir süredir gündem olan ve Cumhurbaşkanı kararnamesi ile çekilinen bu sözleşmenin temel amacı, temel maddeleri, yürürlük süreci ve fesih sürecinden kısaca bahsedecek ve bu doğrultuda iş hukuk düzenlemelerini esas alarak değerlendirmelerde bulunacağız.
İstanbul Sözleşmesi’nin Kapsam ve Amacı
İstanbul Sözleşmesi’nin ikinci maddesine göre aile içi şiddet de dahil olmak üzere, kadınları orantısız bir biçimde etkileyen, kadına karşı her türlü şiddet sözleşmenin kapsamında yer almaktadır. Sözleşmenin temel amacı, kadınları her türlü şiddete karşı korumak ve kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti önlemek, kovuşturmak ve ortadan kaldırmak, kadınlara karşı her tür ayrımcılığı ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak ve kadınlar ile erkekler arasında temel eşitliği teşvik etmek, kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin mağdurlarının korunması ve buna ilişkin kapsamlı politika ve tedbirler belirlemek, kadına yönelik ve aile içi şiddetin ortadan kaldırılması amacıyla uluslararası işbirliğine katkıda bulunmak, şiddetin önlenmesi için kuruluşların ve kolluk kuvvetleri birimlerinin birbirleriyle etkili biçimde işbirliği yapmalarına destek ve yardım sağlamaktır.
İstanbul Sözleşmesinin Hukuki Açıdan Önemi
İstanbul Sözleşmesi’nin en önemli özelliklerinden biri kadına yönelik şiddete ve aile içi şiddete farkındalık yaratan ve bu hususu düzenleyen Avrupa’daki ilk bağlayıcı belge olmasıdır.
Sözleşmenin yürürlüğe girmesi ile birlikte üye devletler, suç kısmen ya da tamamen kendi topraklarında işlenmiş ise fiziksel şiddet, cinsel şiddet, zorla evlilik, kadın sünneti, zorla kürtaj ve zorla kısırlaştırma suçlarında mağdurun ifadesine veya şikayetine bağlı olmaksızın ve mağdurun ifadesini veya şikayetini geri çekmesi durumunda dahi soruşturma ve kovuşturmaya devam edeceklerini temin etmektedirler. Bununla birlikte Sözleşme üye devletlere kadına şiddetin önlenmesi, kadına karşı ayrımcılığın ortadan kaldırılması, şiddete maruz kalan kadının korunması hususlarında ayrıca bir sorumluluk getirmektedir.
Sözleşme’nin 3/a maddesi ile birlikte kadına karşı şiddet kavramının kapsamına hem kamusal hem de özel alanlarda meydana gelen fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik zararlar dahil edilmiştir.
Sözleşmedeki aile içi şiddet tanımında biyolojik, hukuki ya da ailevi bağın varlığı aranmamış, böylece aynı evi paylaşan ya da paylaşmayan eşler ve partnerler arasında meydana gelen şiddet olayları da aile içi şiddet kapsamına alınmıştır.
Türkiye’de, sözleşmeye taraf olunmasının akabinde İstanbul Sözleşmesi hükümleri esas alınarak hazırlanan 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun yürürlüğe girmiştir. Tüm bu düzenlemeler ile birlikte kadınlar evlilik birliği içerisinde olup olmadığına bakılmaksızın gerek şiddet mağduru olduğu durumlarda gerekse şiddet olayının yaşanma ihtimalinin bulunduğu hallerde daha geniş bir korumaya sahip hale gelmiştir.
İstanbul Sözleşmesinin ‘’Feshi’’ne İlişkin 3718 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin İç Hukuka Uygunluk Bakımdan Değerlendirilmesi
Anayasa’nın 104. maddesinde Cumhurbaşkanının, yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıkarabileceğini ve Anayasa’da münhasıran kanunla düzenlenmesi gereken konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkaramayacağını belirtmiştir. Bu bakımdan ele alınması gereken ilk husus ilgili düzenlemenin yürütmenin yetkisine ilişkin mi yasama organının yetkisine mi ait bir konu olduğudur. Hangi konuların yürütmenin yetkisinde olduğu Anayasa’da tanımlanmamış olup bu hususun ayrıca tartışılması hukuki açıdan önemlidir.
Ele alınması gereken ikinci husus ise ilgili kararnamenin münhasıran kanunla düzenlenmesi gereken bir konuda olup olmadığıdır. Anayasa Mahkemesi 22.01.2020 tarihli bir kararında Anayasa’da bir konunun kanunla düzenleneceği özel olarak hüküm altına alınmışsa o konunun münhasıran kanunla düzenlenmesi gereken bir konu olduğu ve bu nedenle Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenemeyeceğini tespit edilmiştir. Her ne kadar 2017 yılında gerçekleştirilen Anayasa değişikliği ile ‘’yürütme yetkisine ilişkin konular’’ bağlamında Cumhurbaşkanı, maddi anlamda yasama işlemi niteliğindeki düzenlemeleri, organik anlamda bir yürütme işlemi olan Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile yapabilecek olsa da Milletlerarası anlaşmaları uygun bulma başlıklı Anayasa’nın 90. maddesi milletlerarası kuruluşlarla yapılacak anlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlı olduğunu belirtmiş olduğundan milletlerarası anlaşmaların onaylanması hususu münhasıran kanunla düzenlenmesi gereken bir alandır. Bu nedenle münhasıran kanunla düzenlenmesi gereken milletlerarası sözleşmeden çekilmeye ilişkin konuda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi düzenlenerek ‘’fesih’’ bildiriminde bulunulması hukuka aykırıdır.
Ayrıca Cumhurbaşkanı kararnamesi ile İstanbul Sözleşmesinden çekilme durumunu yetki ve usulde paralellik ilkesi bakımından da incelenmelidir. Anayasa’da bazı durumlarda anayasa ve kanun işlemlerinin kim tarafından değiştirileceği konusunda bir hüküm bulunmamaktadır. Böyle bir hükmün düzenlenmediği durumlarda o işlemin değiştirilebilmesi bakımından Anayasa’nın kimseye yetki vermediği söylenemez. Burada işlemin kim tarafından düzenlenebileceği hüküm altına alınmış ancak kim tarafından ortadan kaldırılacağı düzenlenmemişse yetki ve usulde paralellik ilkesi gereğince işlemin aynı usulde kaldırılması gerekmektedir. Milletlerarası anlaşmalardan çekilmenin düzenlememesi hususu da buna örnek teşkil etmektedir. Bu hususun düzenlenmemiş olması milletlerarası anlaşmalardan çekilme yetkisinin kimsede bulunmadığı şeklinde yorumlanamaz. İşlem hangi usulle tesis edilmişse yine aynı usulle kaldırılması gerekmektedir.
İstanbul Sözleşmesinin 6251 sayılı Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun ile geçerlilik kazanmış olduğu göz önüne alındığında İstanbul Sözleşmesinden çekilme işleminin Cumhurbaşkanı kararnamesi ile değil ancak kanun ile düzenlenmesi durumunda hukuka uygun bir işlemden söz edilebilecektir. Anayasanın 104/17 sayılı açık hükmü gereği Cumhurbaşkanı kararnamesi ile kanunda farklı hüküm bulunması durumunda kanun hükmünün uygulanması gerekeceğinden 3718 numaralı Cumhurbaşkanlığı kararnamesi açıkça fonksiyon gaspı olup yok hükmündedir.
Avukat Güştah Özanadolu
Polat & Polat Avukatlık Ortaklığı
Avukat Mustafa Aşık
Polat & Polat Avukatlık Ortaklığı
