3 Kasım 2021
Hakaret Suçu
HAKARET SUÇU ( TCK M.125)
HAKARET SUÇU CEZASI
Bireyin haysiyeti ve onuru, hayatı ve vücut bütünlüğü değerleri kadar mühimdir. Hukuk düzeni, toplumsal yaşamın sürdürülebilirliği için gerekli olan bireysel ve toplumsal değerleri korumalıdır. Bu nedenle uluslararası insan hakları metinlerinde bireyler maddi ve manevi varlık açısından hukukun koruması altındadır. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Anayasası Madde 17’de kişinin maddi ve manevi varlığı birlikte koruma altına alınmıştır. Ceza kanunu, öldürme ve yaralama gibi suç tiplerinde insanın maddi varlığını korumaktadır. Hakaret suçu bakımından korunan hukuki değer ise kişinin manevi bütünlüğü yani “şeref ve haysiyetidir”. Birey, manevi bütünlüğünü toplum nazarında sahip olduğu şeref ve haysiyet kavramlarıyla sağlamaktadır. Dolayısıyla bireyin şeref ve haysiyetine yönelik ihlalleri önlemek amacıyla hakaret suçu düzenlenerek yapılan bu ihlallere karşı müeyyideler öngörülmüştür. Hakaret suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun özel hükümleri kapsamında olan ikinci kitabında Kişilere Karşı Suçlar başlığını taşıyan sekizinci bölümde 125-131 maddeleri arasında düzenlenmiştir. TCK m.131’de “Soruşturma ve kovuşturma koşulu” başlığıyla “şikayet” şartına yer verilmektedir. Hakaret suçunda fiilin “somut bir fiil veya olgu isnadı” ya da “sövmek” şeklinde işlenmesi bu suçun seçimlik hareketleri olarak öngörülmüştür. Hakaret suçu Türk Ceza Hukukunda şerefe karşı suçlar altında düzenlenen bir suç tipidir. Sekizinci bölümde, kişinin şeref ve haysiyetine saldırı niteliğindeki aşağılama ve küçük düşürme fiillerini ceza yaptırımı altına alan “hakaret” ve “kişinin hatırasına hakaret” olmak üzere iki ayrı suç tipi düzenlenmiştir. Bu suçlar “genel tahkir suçları” olarak nitelendirilmektedir. Ceza Kanunda, bu suçların dışında “özel tahkir suçları” şeklinde nitelenebilecek bazı özel nitelikteki hakaret suçlarına da yer verilmektedir. TCK’da, “Cumhurbaşkanı’na hakaret” (m. 299), “Devletin egemenlik alametlerini aşağılama” (m. 300), “Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama” (m. 301) ve “Yabancı devlet bayrağına karşı hakaret” (m. 341) suçları, özel tahkir suçları kapsamında yer almaktadır. Hakaret suçu, kişinin onur, şeref ve saygınlığına karşı somut bir fiil veya olgu isnat ederek veya sövmek suretiyle kişinin onur, şeref ve saygınlığına saldırılması sonucunda ortaya çıkmaktadır. Hakaret suçunda, suçun bir haksız fiile tepki olarak işlenmesi TCK m. 129/1’de bir özel haksız tahrik hali olarak düzenlenmiştir. Genel haksız tahrik halinden ayrıldığı nokta ise hâkime cezanın indirilmesinin yanı sıra, somut olayın özelliklerine göre ceza vermekten tamamen vazgeçme imkânının tanınmış olmasıdır. TCK m. 129/2 uyarınca , hakaret suçunun, kasten yaralama suçuna tepki olarak işlenmesi durumunda, kişiye ceza verilmemektedir. TCK m. 129/3 gereğince, hakaret suçunun karşılıklı olarak işlenmesi durumunda, olayın mahiyetine göre, taraflardan her ikisi veya biri hakkında verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir. Bu hüküm çerçevesinde karşılıklı hakaret şeklindeki cezasızlık sebebinin uygulama alanı bulabilmesi için belirli koşulların gerçeklemiş olması gerekir. Hakaret suçu ile korunan hukuki değer kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı ve diğer bireyler nezdindeki saygınlığıdır. Hakaret suçu kasten işlenebilir ve olası kastı da kapsamına almaktadır ve suç herhangi bir saik gerektirmemektedir. Hakaret suçunun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye yönelik olarak gerçekleşmesi gerekmektedir. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda göreceli olup, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Kamu görevlileri veya sivil vatandaşa yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref, ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir. Hakaret suçunda görevli mahkeme sulh ceza mahkemesidir. Ancak hakaret suçunda görevli mahkeme sulh ceza mahkemesi olmasına rağmen, bu suçun basın yoluyla işlenmesi durumunda asliye ceza mahkemesi görevli olacaktır. Hakaret suçu bakımından yetkili mahkemenin belirlenmesi için ilk önce suçun işlendiği yerin tespit edilmesi gereklidir.
HAKARET SUÇUNDA FAİL VE MAĞDURUN TESPİTİ
Hakaret suçu, fail bakımından bir özellik göstermemektedir. Hakaret suçu herkes tarafından işlenebilen bir suç tipidir ve cezai sorumluluk taşıyan herkes hakaret suçunun faili olabilir. Ancak “ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesi” uyarınca tüzel kişiler hakaret suçunun faili değildir ancak mağduru olmalarına engel bir durum yoktur. Hakaret suçu basın yoluyla işlendiği takdirde suçun failinin kimler olduğu hususu 5187 sayılı Basın Kanununun 11. maddesine göre tespit edilmektedir.
5237 sayılı TCK’nın “hakaret suçu”nu düzenleyen 125. maddesinde de, “bir kimseye” ve “ bir kimsenin” denilmek suretiyle suçun mağdurunun herkesin olabileceği ifade edilmiştir. Kendisine hakaret edilen kişinin şeref duygusundan yoksun olması, bu fiilden etkilenmemesi suçun oluşumu üzerinde etkili değil dolayısıyla çocuklar ve akıl hastaları da, hakaret suçunun mağduru olabilir. Fakat ölümle birlikte hukuki anlamda kişilik de sona ereceğinden, ölmüş kişiler suçun mağduru olamazlar, bu sebeple ölmüş kişilere karşı hakaret suçunun işlenmesi mümkün değildir. Nitekim ölmüş kişilere yönelik tahkir fiilleri, TCK m.130 uyarınca kişinin hatırasına hakaret başlığı altında ayrı bir suç tipi olarak düzenlenmiştir. Doktrinde tüzel kişilerin mağdur olup olamayacağı hususu tartışmalıdır ancak kanaatimizce şeref kavramı yalnızca gerçek kişileri ilgilendirdiği için tüzel kişiler suçun mağduru olamazlar. TCK’nın “Mağdurun belirlenmesi” başlıklı 126. maddesinde “mağdurun belirliliği” ve “isnadın belirliliği” şeklinde iki husus düzenlenmiştir ve iki husus için de kanunun bağladığı sonuç aynıdır.
HAKARET SUÇU PARA CEZASI
Hakaret suçunun ortaya çıkmasına sebep olacak sözlerin tek tek kanunda sayılması imkansızdır. Hakaret suçunun meydana gelmesi için kişinin onur, şeref veya saygınlığını rencide edecek somut bir fiil veya olgu isnat edilmeli veya sövme yoluyla kişinin onur, şeref veya saygınlığına saldırılması gerekmektedir. Hakaret suçunda önemli olan kişiyi rencide eden, toplum içinde değersizleştiren fiillerin cezalandırılmasıdır.
Bir kimseye açık açık “şerefsiz”, “haysiyetsiz”, “geri zekalı”, “aptal”, “hayvan”, “müsvedde” vb. gibi sözler sarf etmenin hakaret suçunu oluşturacağı şüphesizdir. Kişiye isnat edilen somut olgu kişinin mevcut fiziksel veya psikolojik bir özelliğine karşı yapıldığında da hakaret suçunu oluşturur. Hakarete uğrayanın kişisel özellikleri dışında kalmak şartıyla kendisine isnat edilen fiil veya olgu ispatlanır ise hakaret suçu oluşmaz. Hakaret suçunu teşkil eden fiiller, sözle işlenebileceği gibi yazı, şekil, görüntü, el işareti veya mimiklerle de işlenebilir. Terbiyesiz, saygısız, riyakar, yalancı, lan, ulan gibi kaba ve nezaketsiz sözler ve davranışlar hakaret suçu oluşturmamaktadır. Olgusal bir gerçeği ifade eden sözler, beddua niteliğindeki sözler hakaret suçunu oluşturmaz. Beddua niteliğindeki sözler olduğundan Yargıtay tarafından hakaret suçu olarak kabul edilmemektedir. Dilekçe hakkı ve eleştiri, basının haber yayımlama hakkı, iddia ve savunma dokunulmazlığı kapsamında söylenen söz ve yapılan davranışlar hakaret kapsamına girmemektedir. Kamuoyu tarafından yaptıkları işler nedeniyle bilinen, tanınan kişilere (futbolcu, sanatçı özellikle politikacı) yönelik eleştiriler, normal kişilere yöneltilen eleştirilerden daha sert ve ağır olabilir. Bu kişilerin normal kişilere göre eleştiriye daha açık olmaları ve eleştiriye tahammül etmeleri gerekir.
Basit hakaret suçunun cezası TCK m.125/1 uyarınca 3 aydan 2 yıla kadar hapis veya adli para cezasıdır. Hakaret suçu için seçimlik ceza öngörüldüğü anlaşılmaktadır ve TCK m.50/2 uyarınca seçimlik cezalardan hapis tercih edilir ise, bu cezanın seçenek yaptırım olarak tekrar adlî para cezasına çevrilmesi mümkün değildir. Hakaret suçunun cezasının adli para cezası olması durumunda adli para cezası yıl olarak değil gün üzerinden belirlenmesi, artırım ve indirimin bunun üzerinden yapılarak ulaşılan miktarın bir gün için belirlenen miktarla çarpımı sonucu ceza verilmesi doğru olacaktır. Aynı şekilde temel gün sayısı belirlenirken suç tanımındaki hapis cezasının alt ve üst sınırı da dikkate alınmalıdır.
TCK m.125/3 uyarınca hakaretin kamu görevlisine karşı yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle işlenmesi, dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı, kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle, işlenmesi halinde suçun nitelikli hali ortaya çıkacaktır. Hakaret suçunun TCK m.125/3’de sayılan nitelikli hallerinin ortaya çıkması cezanın alt sınırının belirlenmesinde etkili olacaktır. Suçun nitelikli halinde hakaret suçunun cezası 1 yıl ile 2 yıl arasındadır ve cezanın alt sınırının bir yıldan az olması mümkün değildir. TCK m.125/3’de adlî para cezasına hükmedilebileceği açıkça belirtilmemiştir dolayısıyla hâkim yalnızca hapis cezasına hükmedebilecektir. TCK m.125/4 uyarınca hakaret suçunun alenen işlenmesi suçun diğer nitelikli halini oluşturmaktadır. Eğer suç alenen işlenmişse verilecek ceza altıda bir oranında artırılacaktır. Hâkim somut olayda TCK m.61/1 uyarınca hakaretten dolayı temel cezayı belirlerken suçun aleni olarak işlenmiş olmasını değerlendirmeye almayacak, bu durumu nitelikli haller sırasında uygulayarak cezayı altıda bir oranında artıracak ve yalnızca hapis cezasına hükmedebilecektir.
HAKARET SUÇU ŞİKAYETE TABİİ Mİ?
Yargılamanın şikâyete tabi olması istisna bir durum olduğundan dolayı takibi şikâyete bağlı suçlar kanunda açıkça düzenlenmektedir. TCK m.131/1 uyarınca kamu görevlisine hakaret dışındaki basit hakaret suçunun ve diğer nitelikli hallerin soruşturma ve kovuşturmasında şikâyet takip şartı olarak aranmaktadır. TCK m. 73 uyarınca soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlarda şikâyet süresi altı ay olmakla birlikte eğer bu süre içerisinde şikâyette bulunulmaz ise soruşturma ve kovuşturma yapılamamaktadır. Zamanaşımı süresini geçmemek şartıyla bu süre fiilin ve failin bilinmesi ya da öğrenilmesinden itibaren başlamaktadır. Dolayısıyla hakaret suçunun mağduru, fiili ve faili öğrendiği tarihten itibaren altı ay içinde şikâyette bulunmazsa suç soruşturulup kovuşturulmayacaktır. Ancak kamu görevlilerine görevinden dolayı işlenen hakaret suçları için cumhuriyet savcılığınca şikâyet aranmaksızın kamu adına re’sen soruşturma ve kovuşturma yapılacaktır. Şikâyet hakkı kişiye sıkı surette bağlı haklardan olması sebebiyle bizzat suçtan zarar gören kişi ya da kişilerce kullanılmalıdır. Mağdur ayırt etme gücünden yoksun küçük ya da kısıtlı ise şikâyet yasal temsilcisi tarafından yapılabilir. Şikâyet hakkı söz konusu özelliğinden ötürü mirasçılara geçmemektedir. Hakaret suçu açısından TCK m.131/2’de istisna getirilmiş ve bu madde uyarınca mağdurun “şikâyet etmeden önce ölmesi veya suçun ölmüş olan kişinin hatırasına karşı işlenmesi halinde şikâyet hakkının ölenin ikinci dereceye kadar üstsoy ve altsoyuna, eşine veya kardeşlerine” ait olduğu anlaşılmaktadır. Fakat böyle bir durumda mağdurun suçu öğrendiği andan itibaren altı aylık sürede ölmüş olması ve yakınlarının da bu süre içerisinde şikâyet hakkını kullanması gerekir. Tersi bir durumda mağdur şikâyet hakkını süresinde kullanmaz ve altı aylık sürenin bitiminden sonra ölürse artık yakınları tarafından şikâyet hakkı kullanılamamaktadır. Şikâyet hakkı mağdurun belirli derecedeki yakınlarına tanınmıştır ve bu kişiler mağdurun ölmeden önce yapmış olduğu şikâyeti de geri alabilecek durumdadır.
HAKARET SUÇU UZLAŞMAYA TABİİ Mİ?
Uzlaştırma birçok gelişmiş ülkede uygulanmakta olan ve özünde onarıcı adalet düşüncesinin bulunduğu bir kavramdır. Uzlaştırma, suçtan etkilenen kişileri suçun geleceğe yönelik etkilerini nasıl giderecekleri hususunda konuyu çözmek amacıyla bir araya getiren bir süreçtir. Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenenler dışında hakaret suçlarının soruşturma ve kovuşturması şikâyete tabi olduğu için uzlaştırma hükümlerinin uygulanacağı CMK m.253 uyarınca açıktır. Uzlaştırma bir dava şartı olduğu için uzlaştırma süreci tamamlanmadan karar verilemez ancak her ne kadar hakaret uzlaştırmaya tabi bir suç olsa da bu kapsama girmeyen başka bir suç ile birlikte işlenmesi halinde uzlaştırma hükümleri uygulanmaz.
HAKARET SUÇU YARGITAY KARARLARI
1) Sanık, müştekiye nezaket dışı ve kaba bir şekilde söylemlerde bulunmuştur. İlk derece mahkemesi, kaba ve nezaketsiz konuşma şeklinin hakaret suçunu oluşturduğu yönünde karar verirken Yargıtay, bunun hakaret suçunu oluşturmadığından bahisle kararı bozmuştur. Eğer bir söylemde kişiyi küçük düşürücü, şeref ve haysiyetini zedeleyici ifadeler yoksa Yargıtay, o fiili hakaret olarak kabul etmemektedir. (Yargıtay 4. Ceza Dairesi- Esas: 2020/29971-Karar: 2021/1007)
2) Somut olayda sanık, soruşturma savcısına karşı “bu olayda sanık olarak cezalandırılmam isteniyor acaba sabıkalı olmam yapmadığım olayları yapmış gibi cezayı bana verip de vicdanen rahat olacağını mı düşünüyon tarafsız yargı diyorsunuz sizin tarafsız yargı dediğiniz buysa böyle tarafsız yargının ………., böyle uygulanmasına veya uygulayana bende noktayı koydum. İfademi alan mahkemeye suçsuz olduğumu kanıtlayacağım, bu kararda gözünüze girsin” şeklinde söylemlerde bulunmuş ve ilk derece mahkemesi faile hakaret suçundan hüküm kurmuş ancak Yargıtay burada hakaret suçunun unsurları oluşmadığından katılanın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmadığından bahisle kararı bozmuştur. (Yargıtay 4. Ceza Dairesi- Esas: 2014/5888-Karar:2014/33320)
3) Fail mağdura karşı “senin hayatının …. koyacağım. Bu yaptığın son yanlışlar, bekle beni her an arkanda olabilirim, o kelimeleri seçerek kullanmayı öğreteceğim ben sana” şeklinde mesaj atmıştır. Mağdur şikayetçi olmuştur ve ilk derece mahkemesi hem hakaret hem de tehdit suçundan hüküm kurmuştur ancak Yargıtay, temyiz incelemesi sonunda, sadece tehditten hüküm kurulması gerekmesinden bahisle kararı bozmuştur.

Lise egitim hayatına İstanbul Mümtaz Turhan Sosyal Bilimler lisesinde başlayıp, Kanada Moncton High School’da devam etmiştir. Şu anda Altınbaş Üniversitesi Hukuk Fakültesinde son sınıf öğrencisi olarak eğitim hayatına devam etmektedir. Aynı zamanda yarı zamanlı olarak Polat&Polat Hukuk Bürosu’nda staj yapmakla birlikte web sitesi için metin yazarlığı yapmaktadır.
Yasal Uyarı
Bu sayfadaki içerikler hukuk fakültesi öğrencileri tarafından hazırlanmış, içeriğin planlaması ve kontrolü büromuz avukatları tarafından yapılmıştır. Bu sayfada yer hazırlanan hukuki bilgiler, hukukçulara ve genel hatlarıyla konu hakkında fikir edinmek isteyen kişilere yöneliktir. Bu bilgilerin doğruluğunu temin etmek için azami çabayı göstermekle birlikte; bilgilerin somut olaya göre geçerliliğinin değişebileceğini veya yasal değişikliklerle güncelliğini yitirebileceğini, avukatlarımızın hukuki görüşleriyle yargılama yetkisine sahip mercilerin görüşlerinin yer yer birbirinden ayrılabileceğini hatırlatmak isteriz.
3 Kasım 2021
Rüşvet Suçu
RÜŞVET SUÇU
RÜŞVET SUÇUNUN UNSURLARI
Rüşvet suçu TCK’nın ikinci kitabının dördüncü kısmının “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine Ve İşleyişine Karşı Suçlar” başlıklı birinci bölümünde 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 252 ve 254. Maddeleri arasında düzenlenmiştir. Rüşvet suçunun unsurları maddi unsurlar ve manevi unsurlar olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Fiil, netice, illiyet bağı, fail, mağdur, suçun konusu ve suçun nitelikli halleri rüşvet suçunun maddi unsurlarıdır. Kast sorumluluğu ise rüşvet suçunun manevi unsurudur. Rüşvet suçu bir görev suçudur. Dolayısıyla ilk olarak menfaat sağlayan kamu görevlisinin görev alanının tespit edilmesi daha sonra kamu görevlisinin görevli olduğu iş sebebiyle hukuka aykırı bir davranış gerçekleştirip gerçekleştirmediğinin belirlenmesi gerekir.Rüşvet suçunda kamu görevlisinin görev ve yetkisine giren bir iş ya da fiilin bulunmasının önem taşıması sebebiyle yalnızca menfaat sağlanması ya da anlaşma yapılması sorumluluğun ortaya çıkması için yeterli olmayacaktır. Rüşvet suçu TCK m.252’de birden çok failin olduğu aynı ve tek suç olarak düzenlenmektedir. Suçun hareketleri rüşvet almak ve rüşvet vermek şeklinde olup hareketler yapısal olarak birbirine bağlıdır. TCK m.252/3 uyarınca rüşvet konusunda anlaşma yapılması tam ceza sorumluluğu bakımından yeterlidir fakat bu rüşvet suçunun tamamlanması anlamına gelmemektedir. Rüşvet suçu tarafların iradelerinin uyuşmasıyla ortaya çıkan ve bazı unsurları içeren rüşvet anlaşmasından doğmaktadır. Görev kapsamında yapılacak iş ve sağlanacak haksız menfaat rüşvet anlaşmasında unsur olarak bulunmalı ve unsurların arasında da illiyet bağı bulunmalıdır. Rüşvet suçunun tamamlanması ile kamu görevlisinin ifa edeceği görev arasında, rüşvet konusu yararın sağlanması ya da vaad edilmesiyle yapılması veya yapılmaması gereken iş arasında illiyet bağının bulunması gerekir. Rüşvet suçunda ortada tek rüşvet suçu olsa bile rüşvet veren ve rüşvet alan olmak üzere iki fail bulunmaktadır. Rüşvet suçunda TCK m.252/1 uyarınca kamu görevlisine ya da göstereceği üçüncü kişiye “menfaat sağlayan kişi” rüşvet veren fail olabilir. TCK m.252/2 uyarınca suçun faili sadece kamu görevlisi olabilmektedir dolayısıyla rüşvet suçu kamu görevlisi bakımından özgü bir suçtur. TCK m.252/8 uyarınca rüşvet suçunun faili maddede belirtilen tüzel kişiler adına hareket eden kimsedir. TCK m.252/9 uyarınca yabancı kamu görevlileri, uluslararası örgüt ve mahkemelerin temsilcileri rüşvet alan sıfatıyla suçun failidir. Rüşvet suçunun mağduru çoğunluğun görüşüne göre toplumu oluşturan herkestir, kamu idaresi suçtan zarar görendir ve rüşvet veren kişi suçun mağduru ya da zarar göreni olamaz. TCK m.252 uyarınca rüşvet suçunun hukuki konusu devletin sahip olduğu menfaattir. Bir diğer ifadeyle kamu görevlisini ekonomik açıdan iyileştiren her türlü maddi değer suçun konusu olabilir. Rüşvet suçu için TCK’da nitelikli unsur olarak cezayı azaltan hallere yer verilmemiştir ancak cezayı artıran haller düzenlenmiştir. TCK m.252/7 uyarınca rüşvet alanın veya talebinde bulunan ya da bu konuda anlaşmaya varan kişinin; yargı görevi yapan, hakem, bilirkişi, noter veya yeminli mali müşavir olması halinde, verilecek ceza üçte birden yarısına kadar artırılır. Son olarak suçun taraflarının, görevin ifasıyla ilgili belli işin yapılması veya yapılmaması için karşılıklı menfaat sağlama konusunda bilerek isteyerek anlaşmaları rüşvet suçunda manevi unsur olan kastı oluşturmaktadır ve rüşvet suçu sadece kastla işlenebilen bir suç tipidir. Rüşvet suçu için genel kast yeterlidir ve söz konusu kast doğrudan olabileceği gibi olası kast şeklinde de olabilir.
RÜŞVET SUÇU YARGITAY KARARLARI
Rüşvet suçunda görevin ifasıyla ilgili bir iş için karşılıklı anlaşmaya dayalı olarak menfaat sağlanmakta dolayısıyla kamu görevlisine, ilerde düşebilecek bir iş için önceden menfaat sağlanması durumunda rüşvet suçu ortaya çıkmaz. Yargıtay 5. CD, T. 18.06.2015, E. 2013/9757, K. 2015/12729 sayılı kararında kamu görevlisine karşı ileride işi düşebileceğini öngörüp önceden menfaat sağlamak için yapılan fiillerin rüşvet suçunu oluşturmadığını bu gibi durumların kamu görevlisine hakaret suçunu oluşturduğunu belirtmiştir.
Yargıtay CGK, T. 08.06.2004, E. 2004/5-78, K. 2004/135 sayılı kararında rüşvet suçunun, menfaatin kamu görevlisinin bilgisi dahilinde, başka bir kimseye sağlanması halinde de oluşabileceğini belirtmiştir. “Somut olayda 1996 yılı yatırım planına dahil olan ve B… Özel İdaresi’ne ait olacak çok katlı otopark yapımı işi, sanık Vali’nin çabaları doğrultusunda 26.10.1995 günlü İl Daimi Encümeni toplantısında 1995 yılına kaydırılarak ek yatırım kapsamına alınmış ve 14.11.1995 tarihinde ihalenin yapılması kararlaştırılmıştır. Bu ihale öncesinde sanık Vali’nin, ihaleye davet edilen müteahhitlerden tanık H.İ. ile birlikte Ankara’ya gittikleri ve adı geçen tarafından parası ödenerek satın alınan Mercedes marka aracın 07.11.1995 tarihinde sanığın eşi Z.S. adına tescil ettirildiği sabittir…Sanığın kaçamaklı savunmaları, tanık beyanları, B…İl Daimi Encümeni’nin toplantı tutanak örnekleri, araç alım-satımına ilişkin sözleşmenin örnekleri ve tüm dosya kapsamı ile rüşvet alma eylemi sabit olup, Özel Dairece sanığın rüşvet alma suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi isabetlidir.”
Yargıtay CGK, T. 08.06.2004, E. 2004/5-78, K. 2004/135 sayılı karar uyarınca kamu görevlisinin eşine otomobil alınması, Yargıtay 5. CD, T. 24.10.1996, E. 3004, K. 3611 sayılı karar uyarınca kamu görevlisinin çocuğuna giysi alınması, Yargıtay 5. CD, T. 12.11.2018, E. 2014/4185, K. 2018/8818 sayılı karar uyarınca baklava ve kuruyemiş alınması, Yargıtay 5. CD, T. 09.01.2013, E. 13164, K. 82 sayılı karar uyarınca cinsel ilişki için kadın temin edilmesi, Yargıtay 5. CD, T. 13.04.2001, E. 5233, K. 2365 sayılı karar uyarınca 10 Dolar para alınması, Yargıtay 5. CD, T. 08.06.2006, E. 3680, K. 5083 sayılı karar uyarınca telefon hafıza kartı alınması, rüşvet alma fiili olarak belirtilmiştir.
TCK m. 252/7’de rüşvet alan kamu görevlisinin görevinden kaynaklanan bir nitelikli hal düzenlenmiştir. Rüşvet veren ve rüşvet suçuna iştirak eden kişiler hakkında TCK m.252/7’nin uygulanıp uygulanmayacağı hususu, öğretide tartışmalıdır ancak Yargıtay 5. CD, T. 18.06.2015, E. 2013/9757, K. 2015/12729 sayılı kararında TCK m.252/7’de rüşvet alan failin kişisel özellikleri göz önüne alınarak düzenleme yapıldığını, rüşvet veren fail ile alakalı herhangi bir ifade kullanılmadığını; bu sebepten dolayı nitelikli halin rüşvet veren ve rüşvet suçuna iştirak eden diğer kişiler hakkında uygulanamayacağını belirtmiştir.
Yargıtay 5. CD, T. 16.06.1983, E. 1983/2216, K. 1983/2349 sayılı kararında haksız yere karakola götürülmesini önlemek için rüşvet vermek isteyen kişide rüşvet verme kastı olmadığını belirtmiştir. Yargıtay 5. CD, T. 25.05.1982, E. 1982/1624, K. 1982/1936 sayılı kararında evinde arama yapan polis memurlarına kötü bir muameleye maruz kalmamak için çay parası adı altında para vermek isteyen kişinin, hangi amaçla hareket ettiğinin açıklığa kavuşturulması ve suç kastı bulunup bulunmadığının tespit edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Dolayısıyla bu kararlar uyarınca Yargıtay’ın, görevin ifasıyla ilgili bir işin yapılması veya yapılmaması karşılığında olduğunu bilmeden menfaat sağlayan kamu görevlisi veya ona menfaat sağlayan kişinin, rüşvet suçunu işlemediğini belirttiği ve suçun oluşumu için kastın gerekliliğine dikkat çektiği anlaşılmaktadır.

Lise egitim hayatına İstanbul Mümtaz Turhan Sosyal Bilimler lisesinde başlayıp, Kanada Moncton High School’da devam etmiştir. Şu anda Altınbaş Üniversitesi Hukuk Fakültesinde son sınıf öğrencisi olarak eğitim hayatına devam etmektedir. Aynı zamanda yarı zamanlı olarak Polat&Polat Hukuk Bürosu’nda staj yapmakla birlikte web sitesi için metin yazarlığı yapmaktadır.
Yasal Uyarı
Bu sayfadaki içerikler hukuk fakültesi öğrencileri tarafından hazırlanmış, içeriğin planlaması ve kontrolü büromuz avukatları tarafından yapılmıştır. Bu sayfada yer hazırlanan hukuki bilgiler, hukukçulara ve genel hatlarıyla konu hakkında fikir edinmek isteyen kişilere yöneliktir. Bu bilgilerin doğruluğunu temin etmek için azami çabayı göstermekle birlikte; bilgilerin somut olaya göre geçerliliğinin değişebileceğini veya yasal değişikliklerle güncelliğini yitirebileceğini, avukatlarımızın hukuki görüşleriyle yargılama yetkisine sahip mercilerin görüşlerinin yer yer birbirinden ayrılabileceğini hatırlatmak isteriz.
3 Kasım 2021
Görevi Kötüye Kullanma Suçu
Görevi Kötüye Kullanma Suçu (Türk Ceza Kanunu Madde 257)
Görevi kötüye kullanma suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Kamu İdaresi’nin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” başlığı altında 257. maddede düzenlenmiştir. TCK m. 257/1 uyarınca icrai şekilde görevi kötüye kullanma; 257/2 uyarınca ise ihmali şekilde görevi kötüye kullanma suçu düzenlenmektedir. Görevi kötüye kullanma suçu genel, tali ve tamamlayıcı bir suçtur. Görevi kötüye kullanma suçu ile birlikte korunan hukuki değer, kamu idaresindeki işleyişin düzenli ve etkili bir şekilde devamının sağlanmasıyla devlet düzeninin korunmasıdır. Bununla birlikte kamu hizmetinden yararlananların da menfaatlerinin ve devlete olan güvenlerinin korunması istenmiştir. 5237 Sayılı TCK’ da memur ve kamu hizmetlisi kavramları bulunmamaktadır. 765 Sayılı TCK’ da kamu görevlisinin kim olduğu TCK m. 6/1-c uyarınca kamu görevlisi, devletle istihdam ilişkisi olup olmadığına bakılmaksızın kamusal faaliyetin yürütülmesine katılan kişidir. Yine kamu iktisadi teşebbüsleri ve kamu kurumu niteliğindeki meslek örgütleri personellerini Yargıtay 5. CD., 2007/7962 E., 2007/6671 K. sayılı kararında kamu görevlisi olarak kabul etmiştir. Görevi kötüye kullanma suçunun faili, kamu görevlisi ya da özel yasası gereğince kamu görevlisi gibi cezalandırılacağı öngörülen kimselerdir. Yargıtay 5. CD. 2013/5334 E. ve 2013/4360 K. sayılı kararında görevi kötüye kullanma suçunun özgü suç olduğunu ve failinin kamu görevlisi olmak zorunda olduğunu belirterek, babasına vasi atanan failin üstlendiği özel vesayet görevinin kamusal nitelik taşımadığından kamu görevlisi sayılamayacağına hükmetmiş ve fail hakkındaki beraat kararını onamıştır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu 12/04/2011 tarihli, 2010/9258 E., 2011/46 K. sayılı kararında 5237 sayılı TCK m.6/1-c’de kamu görevlisi tanımında yer alan “katılan kişi” ibaresiyle madde gerekçesinde bulunan “kamusal faaliyet” açılımından hareketle, bir kimsenin ceza kanunu uygulamasında “kamu görevlisi”, yapılan faaliyetin de “kamusal faaliyet” kabul edilebilmesi için kamu adına yürütülen bir hizmetin bulunması, bunun da Anayasa ve kanunlarla belirlenmiş usullere göre verilmiş bir siyasal karara dayalı olması ve buna ek olarak faaliyetin kamuya ait güç ve yetkilerin kullanılması amacıyla gerçekleştirilmesi gerektiğini açıklayarak tanımın sınırlarını belirlemiştir. Görevi kötüye kullanma suçunun mağduru ise birey ve kamu idaresidir bununla birlikte tüzel kişiler veya Devlet mağdur konumunda ise suçtan zarar gören olarak kabul edilir. Kamu görevlisi, görevinin gerektirdiklerine aykırı davranır veya ihmalde bulunur ise ve bu durum mağduriyete veya kamunun zararına sebebiyet verirse ya da kişilere haksız bir menfaat sağlanırsa fail cezalandırılacaktır. Doktrinde fikir ayrılıkları bulunsa bile, Yargıtay kararları neticesinde uygulamada neticenin gerçekleşmemesi halinde görevi kötüye kullanma suçunun oluşmadığı kabul edilmektedir. Objektif cezalandırılabilme şartı olarak görülen neticelerden hepsinin birlikte gerçekleşmesi aranmamaktadır. Yalnızca birinin gerçekleşmesi suçun oluşumu için yeterlidir. Görevi kötüye kullanma suçu zarar suçudur, kasten işlenir ve seçimlik hareketli suçlardandır. Soruşturma izni alınarak yargılama yapılmaktadır. Görevi kötüye kullanma suçu, “genel ve tamamlayıcı” bir suçtur dolayısıyla diğer suçlarla ilişkisi bakımından özellik arz eder. Görevi kötüye kullanma suçunun kovuşturması genel hükümlerden farklı olarak görevi kötüye kullandığı iddia edilen kamu görevlisi hakkında, yürürlükte bulunan 4483 Sayılı Memur ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkındaki Kanun uyarınca kovuşturma yapılmaktadır.
YARGITAY KARARLARI
İcrai Hareketle Görevi Kötüye Kullanma (TCK m. 257/1)
TCK m.257/1 gereğince yapılması yasaklandığı halde bir hareket yapılmışsa buna icrai hareket, bu hareketle işlenen suçlara da icrai hareketle işlenen suçlar denilir. İcrai şekilde görevi kötüye kullanma suçunun cezası 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezasıdır. Suçun oluşabilmesi için görev ve yetki bulunmalıdır çünkü görevi kötüye kullanma suçunda kamu görevlisi tarafından kötüye kullanılan şey aslında ona tanınan yetkidir. YCGK, 26.02.2013 T., 2012/4-425 E. ve 2013/67 K. sayılı kararında bu suçun oluşması için gerekli olan ilk şart, kamu görevlisi olan failin yaptığı işle ilgili olarak kanun veya diğer idari düzenlemelerden doğan bir görevinin olması ve bu görevi dolayısıyla yetkili bulunmasıdır diyerek bu gereklilikten bahsetmektedir. Bir kimse kamu görevlisi olmasına karşın o işle ilgili görevi ve yetkisi yok ise, başka bir suçu oluşturmayan hukuka aykırı davranışı disiplin cezasını gerektirebilirse de, görevi kötüye kullanma suçunu oluşturmayacaktır. Çünkü, hukuken sahip olunmayan bir yetkinin kötüye kullanılamayacağına hükmetmiştir
Emniyet Müdürlüğü Trafik Tescil Denetleme Büro Amirliğinde görevli olan sanığın hacizli olması nedeniyle devir ve tescilinin sakıncalı olduğunu belirten belge bulunmasına karşın araç tescil işlemi yapması biçimindeki icrai eylemin TCK’nın 240. Maddesine uyduğu gözetilmeden yasal olmayan yetersiz gerekçe ile beraatine karar verilmesi, yasaya aykırıdır. (Yargıtay, CD., 15.02.2005 tarihli 2005/11916 E. ve 2005/1065 K. sayılı kararı.)
İhmali Hareketle Görevi Kötüye Kullanma (TCK m.257/2)
Kamu görevlisinin görevi kapsamında yapmak zorunda olmadığı bir işi ihmal etmesi, TCK m. 257/2 gereğince suç oluşturmamaktadır. TCK m. 257/2 uyarınca bu suç, görevi ihmal veya geciktirme şeklinde işlenmesi sebebiyle, seçimlik davranışlı suçlar arasında bulunmaktadır. Görevi ihmal, kamu görevlisinin görevi ve yetkisi içinde bulunan, yapmakla görevli olduğu bir işi yapmaması veya yaparken gerekli özen ve dikkati göstermemesi anlamına gelmektedir. Diğer bir ifadeyle kamu görevlisinin, gerekli olan tüm şartların bulunmasına rağmen görev gereği işi yapmaması, görevi ihmal ettiği anlamına gelmektedir. İhmali şekilde görevi kötüye kullanma suçunun cezası 3 aydan 1 yıla kadar hapis cezasıdır.
YCGK., E., 2007/4-201 ve K. 2008/67, T. 29.01.2008 sayılı kararında, köy muhtarının hazineye ait taşınmazları koruma açısından görev ve sorumluluğa sahip olmadığından, devlet kurumlarının bazı taşınmazlarına verilen zararları önlememesinin, görevin gereklerini ihmal veya geciktirme suçuna vücut vermeyeceği görüşündedir.
Gerçekleştirilen Fiilin Görev Alanına Girmesi
Kamu görevlisinin görevi kötüye kullanma suçu bakımın fail olabilmesi için ilk olarak görevi ile ilgili olan bir konuda tasarrufta bulunmuş olması gerekir bu sebeple kamu görevlisinin görevli olup olmadığının tespiti çok önemlidir.
“Dosyanın tüm ekleriyle birlikte inşaat, yıkım ve iş makineleri konularında uzman iki teknik bilirkişi ve bir emekli Sayıştay uzman denetçisinden oluşturulacak üç kişilik bilirkişi heyetine tevdii ile suça konu dönemde ruhsatsız binaların yıkım isi için yapılan ve fakat katılan olmaması nedeniyle iptal edilen ihalelerin objektif olarak amaçlanan isleri yaptırmaya elverişli olup olmadıkları, ihale süreçlerinde teklif vermeyi engelleyen veya zorlaştıran idari veya teknik bir usulsüzlük bulunup bulunmadığı, belediyenin makine parkı ve personel durumu itibariyle amaçlanan yıkım işlerini bizzat gerçekleştirme yeterliliğine sahip olup olmadığı hususlarında rapor alınması ve sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının tayin ve takdir edilmesi gerektiği gözetilmeden eksik soruşturmayla mahkumiyet hükümleri kurulması bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay, 5. CD. 03.03.2015 tarihli 2014/7816 E. ve 2015/7751 K. sayılı kararı. )
Yargıtay 5. CD., E.2014/13543, K.2015/1283, T. 11.02.2015 sayılı kararında, kamu görevlisi failin görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi veya ihmali sabit olmasına rağmen kamu zararı veya kişi mağduriyeti yoksa ve kişilere haksız bir menfaat sağlanmamış ise objektif cezalandırılabilme şartının gerçekleşmemesi sebebiyle, kamu görevlisi fail hakkında beraat kararı verilmesi gerektiğine hükmetmiştir.

Lise egitim hayatına İstanbul Mümtaz Turhan Sosyal Bilimler lisesinde başlayıp, Kanada Moncton High School’da devam etmiştir. Şu anda Altınbaş Üniversitesi Hukuk Fakültesinde son sınıf öğrencisi olarak eğitim hayatına devam etmektedir. Aynı zamanda yarı zamanlı olarak Polat&Polat Hukuk Bürosu’nda staj yapmakla birlikte web sitesi için metin yazarlığı yapmaktadır.
Yasal Uyarı
Bu sayfadaki içerikler hukuk fakültesi öğrencileri tarafından hazırlanmış, içeriğin planlaması ve kontrolü büromuz avukatları tarafından yapılmıştır. Bu sayfada yer hazırlanan hukuki bilgiler, hukukçulara ve genel hatlarıyla konu hakkında fikir edinmek isteyen kişilere yöneliktir. Bu bilgilerin doğruluğunu temin etmek için azami çabayı göstermekle birlikte; bilgilerin somut olaya göre geçerliliğinin değişebileceğini veya yasal değişikliklerle güncelliğini yitirebileceğini, avukatlarımızın hukuki görüşleriyle yargılama yetkisine sahip mercilerin görüşlerinin yer yer birbirinden ayrılabileceğini hatırlatmak isteriz.
22 Ekim 2021
Güveni Kötüye Kullanma Suçu
GÜVENİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇU (TCK 155/1-2)
GENEL AÇIKLAMALAR
Güven ve sükunetten yoksun, düzensiz, uyumsuz ve karmakarışık bir toplumda bütün suçlar
olasıdır ki daha kolay işlenebilme potansiyeline sahiptir. Ticaretin ilerlemesiyle beraber kişiler arasındaki güven ilişkisi daha fazla önem kazanmış ve bu sebeple güven toplumun temel yapı taşı haline gelerek insanların hayatında önemli bir yer edinmiştir. Toplumdaki hukukî ilişkilerin ilerleyebilmesi kişiler arasındaki ilişkinin, güvenli bir şekilde toplum geneline yayılmasına bağlıdır. Ceza kanunlarının toplumun değer yargılarını ve ticari düzenini bu suçla koruma altına aldığı söylenebilir. Bununla birlikte kanun koyucu tarafından güveni kötüye kullanma suçunun failine müeyyideler öngörülerek suç kontrol altına alınmak istenmiştir. Güveni kötüye kullanma suçu bakımından adından da anlaşılabileceği üzere güven kuşkusuz mühim bir kavramdır. Esasen bu suç mülkiyeti ve kişiler arasındaki güven bağını koruyarak ticaret hayatının devamlılığını sağlamayı hedeflemektedir. Güveni kötüye kullanma suçu niteliği gereğince özel hukuka dair kavramlara dayanmaktadır. Nitekim güveni kötüye kullanma suçunun daha net anlaşılabilmesi adına mülkiyet ve zilyetlik kavramlarından kısaca söz edilecektir. Güveni kötüye kullanma suçunda korunan hukuksal değerler mülkiyet ve zilyetlik haklarıdır. Buna ek olarak kanaatimizce kişiler arasında sözleşmeler aracılığıyla ortaya çıkan güven ilişkisinin de korunan hukuki değer olduğu söylenebilir. Zilyetlik ve mülkiyet kavramları eşyalar üzerine kişilere hâkimiyet sağlayan haklardır. Malik ile
zilyedin yetkileri birbirine eş olmakla birlikte farklı niteliktedir. Mülkiyet hakkı, malike aynı
zamanda zilyet olma yetkisi de verir ancak bu yetkiyi veren tek hak da mülkiyet değildir. Güveni kötüye kullanma suçunun dayanmakta olduğu nedenler diğer suçlara kıyasen daha geniş kapsamlı hazırlanmıştır. Güveni kötüye kullanma suçunda korunan hukuki değer, suçun konusu, maddi unsuru ve uygulama alanı açısından anlaşılabilir durumdadır. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 155. Maddesinde yer alan güveni kötüye kullanma suçu yükümlülük suçlarından olmakla birlikte özgü suç niteliğinde ve tek hareketli bir suçtur. Türk Ceza Kanunu m. 155/1’de suçun basit hali, m. 155/2’de ise nitelikli hali düzenlenmektedir. Güveni kötüye kullanma suçunun basit ve nitelikli hâli için görevli mahkeme asliye ceza mahkemesi, yetkili mahkeme ise, suçun işlendiği yer mahkemesidir. Failin, zilyetliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunduğu ya da zilyetliğin devir olgusunu inkâr ettiği yer asliye ceza mahkemesi, güveni kötüye kullanma suçu bakımından görevli ve yetkili mahkemedir. Güveni kötüye kullanma suçu, malvarlığına karşı suçlar arasında yer almaktadır. Malvarlığına karşı suçlarda şahsi cezasızlık hali ve etkin pişmanlık hükümleri ortak hükümler adı altında TCK m. 167’ de şahsi cezasızlık hali, TCK m.168’de ise etkin pişmanlık hükümleri düzenlenmiştir. Güveni kötüye kullanma suçu malvarlığına karşı suçlar başlığı altında bulunan hırsızlık, dolandırıcılık, yağma, zimmet ve mala zarar verme suç tipleriyle ilişkilidir ve bu
suçlarla karıştırılabilmektedir. Ancak güveni kötüye kullanma suçunu diğer malvarlığına karşı
suçlardan ayıran özellikler kanaatimizce malik ile malın zilyetliği devredilen kimse arasında
zilyetliğin devir amacını belirleyen bir sözleşme ilişkisi bulunması ve mağdur ile failin suçtan önce var olan kişisel iletişimleri sonucu ortaya çıkabilmesidir.
GÜVENİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇU VE BENZER SUÇLARLA İLİŞKİSİ
Türk Ceza Kanunu’nda güveni kötüye kullanma suçu ile ilişki içerisinde olan ve çoğu zaman uygulamada birbirine karıştırılan bazı suçlar bulunmaktadır. Benzerlik gösteren bu suçlar arasındaki ilişkiyi ve birbirlerinden ayrılan özelliklerini suç tipinin daha iyi anlaşılması adına aşağıda kısaca açıklamakta fayda bulunmaktadır.
GÜVENİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇU- HIRSIZLIK SUÇU İLİŞKİSİ
Güveni kötüye kullanma suçunda mal, failin zilyetliğine mağdurun rızası sonucu geçmektedir. Ancak hırsızlık suçunda, mal mağdurun rızası dışında alınmaktadır. Buna ek olarak güveni kötüye kullanma suçu taşınabilir ve taşınmaz mallar üzerinde işlenebilir ancak hırsızlık suçu, yalnızca taşınabilir mallar üzerinde işlenebilen bir suçtur. Diğer farklılıklardan birisi ise hırsızlık suçunun basit halinin takibinin şikayete bağlı olmamasıdır. Güveni kötüye kullanma suçu ve hırsızlık suçunun ortak özelliği ilk olarak korunmak istenen hukuki menfaatin malvarlığı hakları olması, bir diğeri ise maddi konunun eşya ve mal olmasıdır.
GÜVENİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇU- DOLANDIRICILIK SUÇU İLİŞKİSİ
Dolandırıcılık suçunda fail, hile ile malı almakta fakat güveni kötüye kullanma suçunda mağdur ve fail arasında güven ilişkisi bulunması sebebiyle malın zilyetliği faile geçmektedir.
GÜVENİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇU- YAĞMA SUÇU İLİŞKİSİ
Yağma suçu TCK m.148’de düzenlenmiştir. Güveni kötüye kullanma suçunda rızaya bağlı olarak zilyetlik devredilir ancak yağma suçunda malın zilyetliği, tehdit veya cebirle elde edilmektedir. Malın zilyetliğini ele geçirme noktasında birbirlerinden ayrılmaktadır.
GÜVENİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇU- ZiMMET SUÇU İLİŞKİSİ
Kamu görevlisine görevinden dolayı eşya verilmesi ve görevlinin bu eşyayı devir amacı dışında kullanması veya devir olgusunu kabullenmemesi durumunda güveni kötüye kullanma suçu oluşmayacak aksine kanunda özel olarak düzenlenmiş bulunan zimmet suçu ortaya çıkacaktır. Diğer bir ifadeyle zimmet suçunda fail, bu malı görevinin kendisine vermiş olduğu yetkileri kötüye kullanması sonucunda edinmektedir. Fakat mal eğer kamu görevlisine görevi sebebi dışında verilmiş yani ona duyulan güven nedeniyle teslim edilmiş ise güveni kötüye kullanma suçu ortaya çıkacak ve o kişi bu suçun faili olacaktır.
GÜVENİ KÖTÜYE KULLANMA-MALA ZARAR VERME SUÇU İLİŞKİSİ
Güveni kötüye kullanma suçunda eşyanın bir güven ilişkisi sonucu edinilmesi gerekmektedir. Fakat güveni kötüye kullanma suçunun aksine mala zarar verme suçunda böyle bir gereklilik bulunmamaktadır.
GÜVENİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇUNUN NİTELİKLİ HALLERİ
Güveni kötüye kullanma suçunun nitelikli hali TCK m.155 fıkra 2’de düzenlenmektedir. TCK m.155/2 gereğince bir yıldan yedi yıla kadar hapis ve üç bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur. Güveni kötüye kullanma suçunun nitelikli halini basit halinden ayıran temel farklar soruşturmasının ve kovuşturmasının şikayete tabi olmaması ve müeyyidesinin daha ağır olmasıdır. Basit halinden fazla bir cezayı gerektirmesinin sebebi fail ve mağdur arasındaki daha fazla olan güven ilişkisininin korunmaya çalışılmasından kaynaklanmaktadır. Ticaret hayatındaki kaos ortamını önlemek ve ticari ilişkilerdeki güveni sağlamak adına fail ve mağdur arasında herhangi bir ticari ilişki söz konusu olduğunda kanun koyucu bunu nitelikli hal olarak düzenlemiştir. Buna ek olarak mağdurun veya failin tacir olmasını zorunlu kılmamıştır. Hizmet sözleşmesi uyarınca teslim ve tevdi edilmiş eşya hakkında güveni kötüye kullanma suçunun işlenmesi güveni kötüye kullanma suçunun bir diğer nitelikli halidir. Son olarak, hangi nedenden doğmuş olursa olsun başkasının mallarını idare etme yetkisine sahip olan kişiler tarafından suçun işlenmesi güveni kötüye kullanma suçunun nitelikli hali olarak düzenlenmiştir.
GÜVENİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇUNUN MADDİ UNSURLARI
Suçun faili, malın zilyetliği kendisine devredilmiş olan kişidir. Kişinin zilyetliği kendisine
devredilmiş olan malı, devir amacı dışında tasarrufta bulunması ya da devir olgusunu kabul
etmemesi halinde güveni kötüye kullanma suçu oluşacaktır. Herkesin işleyebileceği diğer suçlardan ayrıldığı nokta güveni kötüye kullanma suçunda bir ön şart olan zilyetliğin meşru olarak devrinin gerçekleşmesidir. Dolayısıyla güveni kötüye kullanma suçu fail yönünden bir özellik ortaya koymaktadır. Güveni kötüye kullanma suçunda eşyanın malikinin fail olma ihtimali yoktur. Güveni kötüye kullanma suçunda suçun faili ile sözleşme ve güven ilişkisi kurmuş ve bu nedenle eşyanın zilyetliğini faile devretmiş kimse mağdur durumundadır. Suça konu olan malın maliki mağdurdur ayrıca malı zilyetliğinde bulunduran üçüncü kişi de mağdur olabilmektedir. Yalnızca gerçek kişiler güveni kötüye kullanma suçunun mağduru olabilir yani aile, devlet ve tüzel kişiler yalnızca suçtan zarar görenler konumunda olacaktır. Güveni kötüye kullanma suçunda suç konusu zilyetliği devredilmiş̧ olan maldır.
GÜVENİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇUNUN MANEVİ VE HUKUKA AYKIRILIK UNSURLARI
Güveni kötüye kullanma suçu kasten işlenebilen bir suçtur yani fail suç teşkil eden fişleri bilerek ve isteyerek gerçekleştirmektedir. Ancak kanaatimizce olası kast ile de işlenebilir. Taksirli hali kanunda suç olarak düzenlenmemiştir dolayısıyla bu suç taksirle işlenemez. Hukuka uygunluk sebepleri güveni kötüye kullanma suçu bakımından ilgilinin rızası ve hakkın kullanılması şeklindedir. Kanaatimizce zorunluluk hali ve hapis hakkının kullanılması da hukuka uygunluk sebebi olarak sayılabilir.

Lise egitim hayatına İstanbul Mümtaz Turhan Sosyal Bilimler lisesinde başlayıp, Kanada Moncton High School’da devam etmiştir. Şu anda Altınbaş Üniversitesi Hukuk Fakültesinde son sınıf öğrencisi olarak eğitim hayatına devam etmektedir. Aynı zamanda yarı zamanlı olarak Polat&Polat Hukuk Bürosu’nda staj yapmakla birlikte web sitesi için metin yazarlığı yapmaktadır.
Yasal Uyarı
Bu sayfadaki içerikler hukuk fakültesi öğrencileri tarafından hazırlanmış, içeriğin planlaması ve kontrolü büromuz avukatları tarafından yapılmıştır. Bu sayfada yer hazırlanan hukuki bilgiler, hukukçulara ve genel hatlarıyla konu hakkında fikir edinmek isteyen kişilere yöneliktir. Bu bilgilerin doğruluğunu temin etmek için azami çabayı göstermekle birlikte; bilgilerin somut olaya göre geçerliliğinin değişebileceğini veya yasal değişikliklerle güncelliğini yitirebileceğini, avukatlarımızın hukuki görüşleriyle yargılama yetkisine sahip mercilerin görüşlerinin yer yer birbirinden ayrılabileceğini hatırlatmak isteriz.